Verdiğimiz aradan sonra tekrar tüm okuyucularımıza merhaba diyorum. Hayatın koşuşturmacası içinde insanoğlu yapmak istediklerinin çoğunu yapamıyor. Diğer taraftan yapmak istemediği birçok şeyi de yapmak zorunda kalıyor. Tercihler, zorunluluklar, mazeretler filan derken bir şeyler etkiliyor. Yapmak isteyip yapamadıklarımız ya da zoraki yaptıklarımızın arasında gidip geliyor yaşamlarımız. Velhasıl, akademik araştırma ve yazılara yoğunlaşınca günlük köşe yazılarına ara vermek durumunda kalmıştık. Haftada iki gün olmak üzere yazmaya devam etmek düşüncesiyle okuyucularımızın karşısındayım.
Mümkün olduğunca yazıları kısa tutmak istiyorum.
İki binli yılların başından bu yana çeşitli gazete ve dergilerde yazdım. Bazılarına çok olumlu tepkiler geldi büyük ilgi gördü. Az da olsa tepki verilenlerde oldu. Fethiye’deki yerel basında çıkan yazılarıma ilişkin olarak ise en çok tepki uzun olduğuna ilişkin idi. “Neden uzun yazıyorsun, biraz daha kısa ve öz yazsan olmaz mı?” diyenler oluyordu. Aslında gazetedeki yazının uzun veya kısalığı göreceli bir durum ve bakış açısına göre değişebilecek türden. Yine de gazetelerin okunma oranlarını dikkate alarak mümkün olduğunca kısa tutmaya çalışacağım.
Daha önce ne demiştim?
Yazmak üzerine birkaç satır cümleye yer vermişim. “Yazmak nasıl bir şey, hiç düşündünüz mü? Bana sorarsanız eğer, yürümek gibidir bazen derim. Her kelime bir adımdır. Cümlelerle belirlersiniz yönünüzü. Tenha yerlere gitmek isterseniz, yazarsınız otları, çöpleri, çimenleri dereleri, börtüleri böcekleri. Fazla insana rastlama ihtimaliniz olmadığı gibi, rahatsız etmez kimseyi oralarda gezinmeniz. Karşılaşılınca bir iki hoş saatte olanlardan, konuşulur havadan sudan, değmeyin keyfine. Hafif şöyle kenarından da olsa şehrin içine yöneleyim, çıkayım biraz insan içine derseniz; hava birden değişiverir. “Bu iyi bak, iyi ettin, yazdın”lar, “bunlar, bunlar olmasaydı”larla karışık ortalarda dolanmaya başlar. “Şunu yaz, bunu yaz” diye yön tarif eden de bol olur buralarda. Tanıyanda olur, tanımayanda. Tanıdığı halde tanımamış gibi davranan da, tanımadığı halde tanıyormuş gibi davranan da.” Bu anlamda çok da değişen bir şey yok! Yine, samimiyetle inandığımız doğruları yazacağız. İyiye, güzele, doğruya ve adalete katkıda bulunabilmek umuduyla.
Yazmak kadar okunmak da önemli. Yazılarımızı takip edeceğinizi, görüş ve düşüncelerinizi ileteceğinizi umuyorum. Tekrar buluşuncaya kadar hoşcakalın.