Tercihin Gerçekten Senin mi?

Ortaokul dönemleriydi. Seksenli yılların bitip doksanlara doğru geçtiği yıllardı. Bol bol kompozisyon yazdırırdı Türkçe öğretmenimiz. Başkalarını bilmem ama bize verdiği konular bambaşkaydı. Hayatımıza yön verecek nitelikteydi hepsi. “Zilletle yaşamaktansa iffetle ölmeyi tercih ederim.” “Para mı, sevgi mi, hangisi önemli?” “Yanlış yerde zirvede olmak mı, doğru yerde zerre olmak mı?” “İnandığı gibi yaşayamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya başlar.” Aklıma geliverenler bunlar. Yazmaya başlamadan birini seçmek durumundaydık. Çünkü yazının devamı tercihimizi savunmakla olacaktı.

İnsan hayatı da tercihlerden ibaret aslında. Yaptığımız tercihler hep bir adım sonrasını da belirliyor. Seçenekler çok görünse de iki seçenek kalıyor çoğunlukla. İnandığı gibi yaşamak ya da yaşadığı gibi inanmak birçok tercihin toplamını oluşturuyor. “Koşullar bunu gerektiriyor, şartlar böyle, bu zamanda senin dediğin olmaz, günümüzde ….” gibi cümlelerin arkasına sığınmak kolayın çoktan tercih edilmiş olduğu gerçeğini gizlemiyor. Kimsenin tercihine söz söyleyecek halimiz yok. Ancak teslim olduğu koşulların içinde boğulurken bir taraftan da aklınca “olması gerekenleri” yok saymaya, çarpıtmaya ve karalamaya çalışanlara anlatacağımız çok şey var. Hak bellidir, batıl bellidir. Yeryüzünde Hz. Adem ile başlayan imtihan kıyamete muhatap olacak son insana kadar aynıdır. Şekil farklı olsa da özü aynıdır.

Yaşananlara dair vurgulamaya çalıştığımız arka plandan biraz ön tarafa gelelim. Mazlum coğrafyada, bize reva gördükleri kısmı olan ve otuz yıldan fazla bir süredir memleketin anasını ağlatan terör konusunda geçen onca yıla rağmen hala aynı yerdeyiz. Memleketin muhtelif yerlerine ateş düşmeye ve sadece düştüğü yeri yakmaya devam ediyor. Analar ağlıyor, eşler yalnız, sabiler yetim kalmaya devam ediyor. Ateşe uzak kalanlar da koşullara göre davranıyor. Terörün baş piyonu, kendine tahsis edilen adasında, köşe bucak kaçtığı günlere nazire yaparcasına, ateşe verdiği ülkede güvenle keyif çatıyor. Her şehit haberi sonrası mikrofona gelen yetkililer ve sözde uzmanlar baş piyon, caninin cezasını bulmadan bu ülkede terörle mücadeleden söz edilmeyeceği gerçeğine hiç değinmeden, terörün biteceği nutukları atıyor. Yaklaşan bir seçim olmasına rağmen, hiçbir partide insan canına kastedenlerin cezasını aynısıyla bulacağı ve işe buradan başlanacağı söylenmemesine rağmen kalabalıklar çılgınca alkışlamaya ve medet ummaya devam ediyor.

On yıldan fazladır sarmaş dolaş iş tutanlar ayrılıyor ve iddet süresi bile dolmadan kanlı bıçaklı oluyorlar. Nasıl bir anlayışsa, bir taraf alabildiğine pisliğe batmışken öbürü sanki bu pislikte hiçbir suçu, ihmali, ya da ortaklığı yokmuş gibi, bir o kadar süre daha yetkiye talip oluyor veya öbürü aynı işlere devam ediyor. Ve oluşturulmuş koşullarda mutlu olduğuna inandırılan yığınlardan kimse “bu nasıl oluyor?” diye soramıyor. Kendisine dayatılanlara kendini ve çevresini inandırmak için yine aynı kaynağa bağlanıp kalıyor. Başladığı noktada duruyor ama farkında değil, kendisine gösterilen resmi gerçek sanıp yüzyıl ilerlediğini sanıyor. Sonrası mı? Sonrasının ne olacağını siz de biliyorsunuz ki, hakikatlerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu diğer bir ifadeyle fıtratı vardır. Hepimiz tercihlerimizin neticesini yaşayacağız. Yaşadıklarımızın önceki tercihlerimizin sonucu olduğu gibi.

Allah hepimize, kötüyü değil iyiyi, yanlışı değil doğruyu, çirkini değil güzeli, zararlıyı değil faydalıyı, zulmü değil adaletliyi kısaca batılı değil hakkı tercih edenlerden olmayı nasip etsin. Yeni yazılarda tekrar buluşuncaya kadar sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Yukarı Çık