Spor denilince önce futbol akla gelir bizde. Birçok spor dalı olmasına rağmen varsa yoksa futbol. Televizyonların gazetelerin spor sayfalarında hangi oranlarda hangi spor dallarına yer verildiğine dikkat ederseniz durumu net bir şekilde görebilirsiniz. Bu kadar ön planda olan futbolda ülkemizin iyi yerlerde olması gerekirken maalesef bugüne kadar ortada öyle büyük başarılar da yok. Kulüp bazında sadece bir kupa alabilmiş ülkemiz futbolu ve bir de milli takım ile dünya üçüncülüğü. Ve en son; oynanan iki milli maç var ki tam evlere şenlik. Sadece iki maça bakıp ta duygusal bir şeyler yazacağımı düşünmeyin. Sadece tespit ve yorumlarımızı paylaşıyoruz.
Futbol çok meşhur dedik ya memleketimizde, futbol yorumlarımızda meşhur. Sokaktaki herkesin takımlarımız ve oyuncular hakkında az çok söyleyecek bir şeyleri mutlaka vardır. Bazen bitmek bilmeyen tartışmalar yapılır. Televizyondaki yorumculara taş çıkartacak orijinal tespitler gırla gider. Vatandaşın yaptığı futbol yorumları çoğu zaman eleştiri konusu da olur. İşte; ‘herkes biliyor, herkes yorum yapıyor’ gibi. Aslında vatandaş haksız da değil yorumlarında. Çoğu zaman defalarca doğruluğu ispatlanır ancak ne hikmetse yine devam edilir, yine devam edilir. Örneğin; milli takımın başında yabancı teknik çalıştırıcı olmaması gerektiği yıllarca söylenir. Ancak, deneme yanılması defalarca yapılmış olmasına rağmen yine bir yabancı bulunup bir çuval para ödenerek takımın başına getirilir. İmkânlar sınırsız sunulur tolerans desen alabildiğine. Sonuç yine hüsran. Anlatmaya gelince, Şenol Güneş zamanındaki dünya üçüncülüğü ilk sıralarda yer alır.
En son Almanya ile yapılan milli maçta mesela; Alman seyircisinin önüne üç tane Almanya liginde oynayan oyuncunun konmayacağını bilmek için illa futbol çalıştırıcı belgesi mi almak lazım? Hadi Türkiye’de oynanacak maçta belki ama Alman liginde her hafta top koşturan oyuncunun böyle bir maçta psikolojik baskı altında olacağını teknik çalıştırıcıya söyleyecek psikolog, yardımcı, yetkili falan kimse yok mu milli takımda! Fizik gücü yüksek Alman takımının ezici üstünlüğüne karşı türlü bahaneler üreten zihniyet acaba dünya bilmem kaçıncısı Azerbaycan’ın tarihi galibiyeti için ne söyleyecek? Türk vatandaşlığına sonradan geçmiş bir yabancı oyuncudan Milli Takım forması altında bir şeyler bekleyen zihniyet elbette bunda da zorlanmayacaktır.
Bu son iki milli maç aslında Türk futbolunun geldiği nokta açısından net bir noktadır. Eğip bükmeye, çarpıtmaya veya bir kurban verip sorunu ötelemek anlamsızdır. Öncelikle; milli takım ruhu aşınmış bu iki maçta oynayan futbolcular bir daha kesinlikle kadroya davet edilmemelidir. Edilmemelidir ki, bir daha çağrılacak futbolcular üzerinde taşıdıkları formanın ne anlama geldiğini bilir ve sahada adımlarını ona göre atar. Sonrasında ise, doğru tespitler yapıp kısa, orta ve uzun vadeli hedefler belirlemek ve buna uygun adımları atmak gerekir.
Futbol olarak kulüplerimiz açısından da durum farklı değildir. Parayı basarım her istediğimi yaparım zihniyetini durdurmak gerekir. Lig şampiyonu Avrupa’da varlık gösteremiyor anlı şanlı takımlarımız kupa maçlarına başlamadan veda ediyor. Futbolun profesyonelinin dışında kalanlar adı gibi gerçekten amatör kalıyor ya da bırakılıyor. Okullarda futbola ‘dostlar alışverişte görsün hesabı’ destek veriliyor. Spor okullarının sayısı bir türlü arttırılmıyor. Göstermelik yapılan plansız programsız hedefsiz işlerin sonu da maalesef hüsran oluyor. Bir kısır döngü sürüp gidiyor.
Yıllar önce, hiç puanı ve başarısı bulunmayan, rakiplerinden 7-8 yiyen San-Marino takımı ile 0-0 berabere kalmıştık ve büyük fırtına kopmuştu. Sonraki yıllarda da benzer olaylar olmuştu. Muhtemelen önümüzdeki günlerde de aynı şeyler…
Futbol penceresinden baktık bugün mevzuya ancak, bitirirken bunu genele yayarak sorayım; et ithali ile futbolcu-teknik çalıştırıcı ithalinin arasında çok fark var mı? Birini yıllardır yapıyoruz, diğerine yeni başlıyoruz. Biri futbolu bitirdi öbürü hayvancılığı bitirir. ‘Eee, buna da karşı olunur mu? Vatandaş istiyor, onların iyiliği için!’ demeyin. Elbette biz kötünün iyisini isteriz. Ehven-i şercilik ya da diğer ifadesiyle ölmektense sıtmayla yaşamak bize uyar! Peki, iyisi, en iyisi bize hiç sunulmayacak mı? Tekrar görüşünceye kadar sağlık ve mutlulukla kalın, hoşcakalın