Sitemizdeki yazılarımızı takip eden kıymetli okuyucularımız, yeni bir yazıya daha başlarken hepinize bir kez daha teşekkür ediyor, saygı sevgi ve hürmetlerimi sunuyorum. Değerli dostlar daha önce kaleme aldığımız “Yerine Göre Atasözlerimiz” yazımızda birbirine zıt mesajlar veren atasözlerimize değinmiştik. Bugün, atasözü olarak bilinen ancak gerçekten atasözü olup olmadıkları tartışabilecek sözleri değerlendirmek istiyorum.
Atasözleri iyiye, güzele ve doğruyu yönlendiren, yıllar içinde süzüle süzüle gelmiş özlü sözlerdir. Ancak birazdan değineceğimiz sözler hiç de güzel öğütler vermiyor. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın sözü mesela. Ortada yapılmakta olan bir kötülük var. O kötülükten etkilenmeyenlerin müdahale etmesini istemiyor. Peki, yarın öbür gün kötülüğün o kişiyi de zararı dokunmayacak mı? Özellikle günümüzde toplumsal duyarlılık oluşturulmak istenilen bir şey oldu mu bu söz hemen bir yerlerde kulaktan kulağa fısıldanmaya başlayıveriyor. Üzümünü ye bağını sorma sözü de bir başka örnek. Ne demek şimdi bu? Ya çalıntı ise, hileyle elde edilmiş ise, ya zorla gasp edilmiş bir mal ise yine aynı rahatlıkla yiyecek miyiz? Evlere şenlik bir söz daha var; köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksin. Resmen aldatmayı meşru göstermeye çalışan bir söz. Köprüyü geçene kadar olmadığın bir şekilde davranacaksın. Sonra da ben buyum diyeceksin. Sizce de sıkıntılı bir söz değil mi? Devam edelim. Altta kalanın canı çıksın. Düşenin dostu olmaz. Bu sözlerin ikisi de zor durumda kalan insanlara yardım edilmesini tavsiye etmek yerine onları kendi haline bırakmayı tavsiye ediyor. Bugün zorda kalan insanlara yardım etmeyenlerin yarın aynı duruma düşmeyeceklerinin garantisi var mı? Diğer taraftan dara düşmüşlere, zorluk içinde olanlara yardım etmemek hangi akla mantığa ve vicdana sığar.
Atalara atfedilen ancak çok da sağlıklı öğütler vermeyen sözlere devam edelim. Ben öldükten sonra taş taş üstünde kalmasın. Ar değil kâr dünyası. Ar eden kâr etmez. Gelen ağam, giden paşam, kimsenin işine karışmam. Gemisini yüzdüren kaptan. Ak akçesi olanın bakma yüzünün karasına. Nerede aş oraya yanaş. El öpmekle Arap olunmaz. Kapıdan kovulursan bacadan girmeye çalış. Gâvurun ekmeğini yiyen onun kılıcını sallar. Körün yanına varırsan sen de bir gözünü kapa. Herkesin nabzına göre şerbet ver. Fukaranın başucunda oturmaktan zenginin ayağı ucunda ölmek yeğdir. Asile dokun geç, fakirden sakın geç. Para her kapıyı açar. Nerede aç oradan kaç. Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz yolda şaşırır. Devlet malı deniz yemeyen domuz. Minareyi çalan kılıfını hazırlar. Parayı veren düdüğü çalar.
Çok hızlı bir şekilde gündemden düşürmemiz gereken bu sözler maalesef toplumun şekillenmesinde önemli bir konumda bulunuyor. Hayatın içinde örnekleri bulunsa da bu sözleri atasözü şeklinde gelecek nesillere aktarmaktan kimseye fayda gelmez. Ne yapalım derseniz, en azından resmi neşriyattan, Türk Dil Kurumu ve MEB yayınlarından çıkarmakla başlayabiliriz derim. Bu mevzuya devam edeceğiz inşallah. Yeni yazılarda tekrar buluşuncaya kadar sağlıklı ve mutlu kalın, hoşcakalın.