Bir zamanlar ülkenin birinde hırsızlık artmış. Her geçen gün polisler yeni hırsızlık vakaları ile boğuşuyor, mahkemeler bu davalardan başını kaldıramaz hale geliyormuş. Ülke, dünyada en çok hırsızlık vakasının yaşandığı yer olmuş. Ülkenin yöneticileri, asayiş yetkilileri ve adli makamların bütün zamanını alan bu sorununu nasıl çözeriz diye düşünürken sonunda ilginç bir çözüm bulmuşlar. Hırsızlığı suç olmaktan çıkaran bir yasa değişikliği yapmışlar. Ülkede çalma bitmemiş ama hırsızlıklı ilgili devam eden bütün resmi işlemler bir anda bitmiş. Hırsızlık suç olmaktan çıkınca polisler ve mahkemeler yoğunluktan kurtulmuş. Ve tabiî ki bu ülke kayıtlarında hırsızlık vakasının olmadığı tek ülke oluvermiş.
Yukarıda okuduğunuz paragraf elbette bir masal. Ve tabiî ki gerçek olması mümkün değil. Yazımızın konusu ile de bağlantısı yok! Geçtiğimiz günlerde internet sitelerinde ülkemizde İngilizce öğretme konusunda sıkıntıyı çözmek için on bin öğretmen dışarıdan görevlendirileceğini okuyunca ilk başta şaka sandım. Dikkate almadım. Ancak birkaç gün sonra basında da okuyunca, gerçekten böyle bir çalışma olduğunu hatta bunun bir proje olduğunu gördüm. Sonra, acaba kamuoyunun nabzını ölçmek için zarf mı atıyorlar diye düşündüm. Bazen böyle acaip uygulamalar yapılacağı duyurulur. Çok tepki alınca da vazgeçilir ve millet ‘oh kurtulduk’ tarzında rahat bir nefes alır. Ve iptal edenlere daha fazla sevgi beslemeye başlar. Böyle de değilmiş. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ve Projeler Koordinasyon Merkezi başkanı açıklama yapmışlar ve eleştirilere cevap bile vermişler!
Evet, ülkemizde yabancı dil eğitimi ve tabiî ki İngilizce eğitiminde büyük bir sorun vardır. Ve bu sorun çözülmelidir. İlköğretim 4. sınıftan lise sona kadar İngilizce dersi gören öğrenci maalesef İngilizceyi akıcı bir şekilde konuşamamakta, İngilizce bir metni anlayamamakta ve karşılaştığı turiste yön tarifi bile yapamamaktadır. O zaman sorun nerede? Elbette bu sorunun cevabı öyle bir yazı ile verilecek türden değildir. Çok yönlü tartışılması gerekir. Çözüm noktasında ise birden çok yol bulunabilir ancak kesin olan bir şey var, bahsedilen proje kesinlikle bunlardan biri değildir. Olması da mümkün değildir. Ancak ve ancak müstemleke bir memlekette gündeme getirilebilir. Sadece bir tahta ve ellerinde birer kitap ile klasik sınıfa çakılmış vaziyette dil eğitimi yapılan sistemde sağlıklı sonuç beklenebilir mi? Gelişmiş dil sınıfları, görsel ve işitsel materyalleri bırak dağıtılan İngilizce kitapların yanına bir ‘cd’ yi bile çok gören anlayışı bu tabloda nereye koyacağız. Hala, dil bilgisi ölçme sınavını dünya standartlarında değil de kimsenin kazanamayacağı şekilde dilbilgisi üzerine kuran mantığı nasıl izah edeceğiz?
Eğer ortada bir dil eğitimi sorunu varsa ki var o zaman en baştan başlayıp aşağı doğru gelmek gerekmez mi? Projenin bulduğu çözüme göre sorunun kaynağı öğretmenler görünüyor. Yabancı dil öğretmeni yetiştiren üniversiteleri sorgulamak ve bunu onlara bunu sormak gerekmez mi? Dahası ilkönce dil öğretmenlerine sormak icap etmez mi? Bir başka konu da, dil eğitiminde başarısızlığın tek taraflı olmadığıdır. Turizm bölgelerinin dışında, İngilizceyi mükemmel öğrenen bir kişi başka bir mesleki yeterliliği ve işi yoksa dili nerede kullanacaktır? Anadolu liselerinin yabancı dil ders saatleri ve hazırlık sınıfı konusu net bir sonuca ulaştırılmış ve sağlıklı bir karar alınmış mıdır?
Soruları çoğaltabiliriz. Bu konu MEB şurasında tartışılmış mıdır? Mevcut mevzuat buna imkân tanıyor mu? Sınıfa gelecek olan yabancı öğretmenin özlük hakları nasıl düzenlenecek? Ölçme ve değerlendirmede kim yetkili olacak? Bu paraya ve eğitim araçsız sınıflara gelen öğretmenlerin kalitesi, yeterliliği nasıl belirlenecek? İthal eğitimcilerin kültür ve ideolojilerini de birlikte getirmeleri nasıl önlenecek? Böyle bir uygulama yapıldığında, yarın diyelim ki, matematikte başarımız yok o zaman ithal matematik öğretmeni mi alınacak? Tarımda kötü durumdayız ve artık tarımda ithalat almış yürümüş. Ülkemizde görev yapan binlerce ziraat mühendisinin yanına ithal ziraat mühendisleri mi verilecek? Önemli sorunların çözüleceği projelerin referansı sadece birkaç uzak doğu ülkesi mi olacak? Öğrencilerine dört dili birden öğreten ülkelerin yöntemlerinde ithalat olmadığına göre o yöntemler ülkemizde hiç gündeme getirilmeyecek midir? Bir yabancı dil öğrenmenin ana şartının anadilini iyi bilmek olduğu gerçeği dikkate alınmayacak mı? Ortada bir dil eğitimi başarısızlığı olduğunu göre yıllardır görevde bulunan sorumlular görevlerinden alınıp yerine ithal yöneticiler getirilecek mi?
Bir dilin anadil olması başka bir şey, bir dili çok iyi bilmek başka şey, o dili başkalarına öğretebilmek başka bir şeydir. Velhasıl, böyle bir proje olsa olsa fantezi olur. ‘Yok’ diyorsanız baştaki masalı bir kez daha okuyun. Yabancı dil eğitimi konusuna önümüzdeki yazılarda da devam edeceğiz. Yeni yazılarda buluşuncaya kadar sağlık ve mutlulukla kalın, hoşcakalın.