Özene Bezene Kutlanan Günler

Yaz mevsiminin kendini tam anlamıyla hissettirdiği günlerdeyiz. Bu yıl, aşırı sıcakların önceki yıllara nazaran daha geç geldiğini söylemek mümkün. Yaz dönemi yoğun okumalar için çok uygun. Hareketliliğin sıcakların da etkisiyle iyice azalmasının katkısı var. Okuduğum kitaplardan ve yazılardan farklı ve etkileyici olanları zaman zaman paylaşıyorum. Bugün; Milli Gazete’de Mayıs ayında yayınlanmış Hüseyin Akın’a ait bir yazı var. Yazının başlığı; “Kilisenin de çanı var tehlikenin de, hangisini tercih edersiniz?” İki bölümden oluşan yazının birinci bölümü ‘özenle kutladığımız günlere’ ait bir değerlendirme. İkinci bölümü de değerler eğitimi üzerine ki bunu önümüzdeki yazıya bırakalım. Birlikte okuyalım.

“Üstesinden gelemediğimiz her meseleye bir gün tahsis etmek bir çeşit dünyaya ayak uydurma şekli. Anneler günü, babalar günü, emekliler günü, esnaflar günü, tüketiciler günü, çocuk hakları günü, dünya sağlık günü, kadınlar günü, dünya barış günü, dünya yaşlılar günü, dünya şiir günü, dünya öykü günü… Sadece bu günlerin birkaç tanesi. Size tuhaf gelebilir ama çok yakında yengeler günü, kuzenler günü, yağmur sevenler günü, çekirdek çıtlatanlar, mavi giyenler, renk körü olanlar günü, bir yabancı dil bilmeyenler günü… gibi günler ihdas edilip kutlanmaya başlarsa sakın şaşırmayın. Zira şaşırır ve şaşırmaya devam ederseniz bu durumunuzda ‘şaşıranlar ve şaşırmakta ısrar edenler’ diye bir günün bahanesi olabilir.

Mesela anneler gününe hangi birimiz kayıtsız kalabiliyor ki? Liberalinden muhafazakârına, İslamcısından sosyalistine herkes bugünde bir gün öncesi ya da bir gün sonrasına göre annesine karşı kendini sorumlu hissediyor. Ziyaretler yaparak, hediyeler alarak annelerin günü kutlanmaya çalışılıyor. “Her gün anneler günüdür’ diyenler bu sözlerinin pratikte bir boşluğu doldurmadığını gayet iyi biliyorlar. Bu hengâme ve gündem kalabalığı içerisinde her günün anneler günü olmasına zaten imkân yoktur. Ali Çolak’ın şimdi rahmetli olan annesinin telefonda oğluna söylediği şu sözdeki hikemi hakikat gibi: “Evladım, birbirimizin yüzünü görmeden ihtiyarlıyoruz”.

Modern kent hayatı sırtımıza yüklediği ne işe yaradığını bilmediğimiz ağırlıklarla bütün vakitlerimizi işgal etmiş durumdadır. Kimsenin kimseye ayıracak vakti yoktur artık. Vakit insanın kendi inisiyatifinden çıkmıştır.

….

Kendi değerlerimiz içerisinde annelerin kalbini kazanıp gönlünü hoş tutmak için o kadar güçlü gerekçelerimiz olmasına rağmen böylesine basit bir gerekçeye dayanarak annelerimizi hatırlamak için illa da Mayıs ayının ikinci haftası Pazar gününü beklemek çok acı.

Törenler ve seremonilerle ömrümüzü tüketiyoruz. Her tören hakikati örten maskeden başka bir şey değildir oysa. Anne-babaya itaatin yerini anneler ve babalar gününe devrettik. Hayatın içinden kopararak kıyısına yerleştirdik en anlamlı değerlerimizi. Onu yaşantımıza katmak varken ona türbe yaptık gelip geçen çaput bağlayıp mumlar yaksın diye. Annemizle yaşamak yerine onu meşguliyetlerimizin kurbanı haline getirip hükmi bir ölüme terk ederek mezarını ziyaret eder gibi gününü kutlamayı tercih ettik.

Her kutlama günü modern dünyanın makberidir. Hayattan kopardığımız değerlerin üzerine Fatiha okuyoruz orada.

….

Yeni yazılarda tekrar buluşmak temennileriyle sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Yukarı Çık