Dünyanın bin bir türlü hali var. Bunu her gün yaşayarak tecrübe etmeye devam ediyoruz. Son zamanlarda köşemizi takip edenler, sıkça ‘dünya’ kelimesini kullandığımızı fark etmişlerdir. Bugün de yazımıza dünya kelimesi ile başladık. Çünkü ülkemizin kendi iç meselelerinden ziyade birçok ülkeyi ve dünyayı ilgilendiren olaylar meşgul ediyor gündemlerimizi. Sıradan bir yaz olmadı. Ortadoğu ülkelerinde devam eden iç karışıklık ve çatışmalar bitmiyor. Yunanistan’ın başına gelen ekonomik krizin daha büyük çapta diğer ülkelerde yaşanması ihtimali Avrupa’yı kara kara düşündürüyor. Hiç anarşi olayı olmamasıyla övünen Norveç terör saldırısıyla sarsıldı. Terörün dininin, milliyetinin ve insafının olmayacağını bildikleri halde, şimdiye kadar her saldırıyı ‘İslami’ terör olarak adlandıran çevreler nedense bu kez ‘Hıristiyan’ terörü demedi.
Dünyanın en güçlü ekonomisi olarak tanıtılan Amerika’nın kredi notu düşürüldü. Ortalıkta bir şaşkınlık vaziyetleri. Sanki, ‘kutsal, hiç olmayacak bir şey olmuş’ gibi. Başka ülkelerin bırakın ekonomisi her şeyine müdahale eden Amerika’nın elbette ekonomisi de bozulacak, başka şeyleri de. Hatta bir gün kendisi de tamamen çöküp gidecek. Başka gelişmeler de var tabii. İsrail’de hükümet aleyhine yapılan halk protestolarının şaşkınlığı geçmeden İngiltere’de sokaklarda şiddet olayları ve yağmalamalar başladı. Gizli istihbaratıyla nam salmış İngiliz yetkililer demek ki kendi ülkelerinde gözden kaçırmışlar bazı şeyleri. Tüm bunlar, sizce de dünyanın bin bir türlü haline şahit olduğumuzu göstermiyor mu?
Dünya ölçeğinde yaşanan bu olayları en sağlıklı şekilde yorumlamak ve buna göre tavır belirlemek elbette devletin üst düzey görevlilerinin işi. Kısa ve uzun vadeli hedeflere göre önemli kararlar alınacak ve uygulanacaktır. Ama ilginç olan bir şey var. Ulusal basın yayın organlarımızda bu gelişmeler çok etraflı tartışılmıyor. Halk nezdinde de maalesef etrafımızda olup bitenlere duyarsızız. Sadece medyanın aktardıkları ile yapılan değerlendirmeler oldukça sığ kalıyor. Ne olup bittiğini ve yaşananların bize yansımasının nasıl olacağı kimsenin umurunda değil gibi. Ya da kendi iç meselelerimiz buna elvermiyor. İnşallah hayırlısı olur diyelim ve bizde bu yazıda bu kadarla bitirelim o zaman.
Başka halkların acılarının üstüne kendi halklarının zevk ve sefasını inşa edenler bir gün layık oldukları ve hak ettikleri gerçekle er ya da geç mutlaka yüzleşeceklerdir. Haftaya yeni yazılarda, burada buluşuncaya kadar sağlık ve mutlulukla kalın, hoşcakalın.