Meşruiyet Sorunu

Bir dilde kullanılan kelimeler o dili kullanan toplumlar hakkında birçok ipuçları verir. Kelimelerin birbirleri ile olan kullanım ilişkisine, sayısına ve ihtiva ettiği anlama bakarak o toplumun kültür ve yaşamına dair isabetli tespitler yapabilirsiniz. Örneğin,  İngilizce’de akrabalık ile ilgili kelime sayısı Türkçe’ye göre oldukça azdır. Amca ve dayı için “uncle”, teyze ya da hala için “aunt” kelimesi kullanılır. Bu kelimelerden ilgili kişinin annenin mi babanın mı kardeşi olduğu anlaşılmaz. Yine, Türkçe’de; dayı oğlu, dayı kızı, hala oğlu, hala kızı, teyze oğlu, teyze kızı, amca oğlu, amca kızı gibi kelimeler kullanılırken İngilizce’de “cousin” demek yeterlidir. Akrabalık ilişkilerinin zayıf olduğu bir toplum olduğunu anlamak zor olmayacaktır. Yazımızın konusu diller ve kelimeler değil. Birçok açıdan görebileceğimiz, “toplumsal bozulma, çürüme ve kokuşmanın” kelimeler üzerinden sadece bir boyutuna dikkat çekmektir. Son yıllarda yazılı ve görsel basından ve dolayısıyla toplumdan sessizce uzaklaştırılan bir kelime var, “meşruiyet”. Elde edilen bir mal, mevki makam her ne ise elde ediliş sürecinin sorgulayan, sorgulatan çok önemli bir kelime. “Kazan da, nasıl kazanırsan kazan” anlayışının en nefret ettiği kelimelerden birisidir “meşru” kelimesi. Çünkü “meşru”nun karşıtı “gayri meşru”dur. Bir şeyin meşru olup olmadığını sorgulamak için bir şeriat gereklidir. Bu bazen anayasa, bazen kanunlar bazen de yazılı olmayan ahlaki değerlerdir. Diğer taraftan elde edilen mal ya da mevkilerin elde edilişinin sorgulanması bireylerin aleyhine olabilse de asla toplumun aleyhine olmaz. Uzun vadede ise, gayrimeşru elde edilen mal ve mevkiler bireyinde aleyhine olur.

Meşruiyet konusuna neden girdik? Günümüzde pek ortalarda görünmeyen “meşruiyetin” en önemli olduğu alan yönetimdir. Elbette mal için de aynı öneme sahiptir. Ancak malın meşruiyetini ilgilendiren sürece de yönetim karar verdiği için makamlar üzerinden devam edelim. Toplum adına çeşitli kararları alma makamlarına gelecek bireylerin belirlenmesinde adalet, ehliyet ve liyakat olması gereklidir. Yönetimde meşruiyetin şeriatı bu özelliklerle başlar. Bunun dışında olan kriterler gayrimeşrudur. Yönetim kademelerine gayri meşru şekilde ulaşan bireylerden meşru usullerle iş yapmasını beklemek arpa ekip buğday beklemeye benzeyecektir. Kuşların gagalarıyla taşırken düşürdüklerinin ya da karıncaların getirdiklerinin dışında pek buğday çıkmayacaktır.

Meşruiyet konusunu yaklaşan 31 Mart yerel seçimleri ile ilgili olduğu gibi, devletin tüm kademeleri, siyasi partiler, dernekler ve topluma ait tüm yapılarla ilgilidir. Bir köşe yazısı olması hasebiyle bir ara verelim. Meramımızın bir boyutunu anlatan bir nükteyi paylaşalım.

Köyün birisinde hırsızlık yapan ve uyanık geçinen biri alışmış olsa gerek, günlerden bir gün bir at çalmış. Atı satıp paraya çevirme zamanı geldiğini düşünerek, oğluna;

“Al bu atı pazara götür sat. Ben gidersem tanırlar” demiş.

Oğlu da atı satmak için almış pazara götürmüş. Pazarda, komşu köyden adamın biri atı görmüş beğenmiş. Ata iyice bakmış.

“Bunun ayağı sakat” demiş.

Oğlan da;

“Hayır, sakat değil” diye karşılık verince, adam;

“Bir bineyim o zaman” demiş.

Adam ata binmiş, gidiş o gidiş. Oğlan akşam eve gelmiş. Uyanık geçinen hırsız atın satıldığını düşünüp heyecanlanmış.

“Kaça sattın oğlum?” diye sormuş. Oğlu;

“Vallahi baba geldiği fiyata gitti” demiş. Meşru yollardan elde edilmeyen malın akıbetini gösteren anlamlı bir hikâyedir bu.  Meşru şekilde elde edilmeyen makamların akıbeti ise maalesef bu kadar hafif olmaz. Meşru ama kime ve neye göre sorumuzun cevabını aramaya önümüzdeki yazılarda devam edelim. Haftaya tekrar buluşabilmek temennileriyle sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Yukarı Çık