İnsanoğlu yaratılışı gereği birlikte yaşayan canlıdır. Doğumundan ölümüne kadar bir başkasına ihtiyaç duyar. Yaşamını devam ettirmek için bir arada olduğu diğer insanlarla en temel sosyal yapı olan aileyi oluştururken bir taraftan da ortak kullanım sağlayan yerleşim mekânları oluşturmuştur. Başlangıçta birkaç hane olarak var olan müşterek alanlar zaman içinde köy, kasaba ve kent olarak adlandırılan merkezlere dönüşmüştür. Ortak unsurlar ülkeleri oluşturmuş, zaman içinde büyüdükçe büyüyen merkezler ülkeleri aşıp bütün dünyayı etkileyen küresel kentlere dönüşmüştür.
Küresel kent kavramı 90’lı yıllarla birlikte literatüre girmiş ve dünyada kentler bu anlamda incelenmeye başlanmıştır. Ülkemizde küresel kent anlayışı konusunda ortak bir anlayış oluşmadığı gibi küresel kent olmaya en yakın kent İstanbul’un küresel geleceğine dair fikir birliği tartışılma aşamasına bile geçememiştir. Küresel kent konusu küreselleşme kavramı ile çok ilgilidir ancak bu yazımızda ana konumuz küreselleşme olmayacaktır. Ülkemizde küresel kent olup olmaması tartışılan İstanbul tarihi akış içerisindeki yeri ve coğrafi konumu itibariyle aslında hiçbir zaman büyük kent olma özelliğini kaybetmemiştir.
Küresel kent tanımı itibariyle tüm hizmetlerin sunulduğu merkezler olmanın yanı sıra bir başka hususla daha dikkat çekmektedir. Küresel kent gücünü fiziki sınırları olmayan bir kent anlayışından alıyor. Doğal olarak ulusal kimliği, tarihi geçmişi, zengin kültürel zemini de karşısına alıyor. Bunların yerine ikame ettiği ise; küresel ekonomik gücü elinde bulunduran egemen zümrelerin ve zamanında otoritesini sağlamlaştırmış ve bir anlamda tekel haline gelmiş uluslararası örgütlerin lütfettikleri oluyor. İşte bu noktada İstanbul, coğrafi konumu ve tarihsel geçmişi ile birlikte sosyo-kültürel yapısı ile de küresel kent anlayışlarına uymamaktadır. Birçok örneği bulunmakla birlikte, en son 2010 yılında kültür başkenti ilan edilen İstanbul, mevcut küresel kent anlayışının dayattığı yaptırımları kabullenmeyeceğini göstermiştir. Kaldı ki, İstanbul’un küresel kent olma sürecinin öncesinde Türkiye’nin ülke olarak küresel yapılar karşısında duruşu da netlik kazanmamıştır. Avrupa Birliği üyeliği sürecinde yaşananlar bunun en somut örneğidir. Temel sorunlar çözülmeden bu süreçte yol alınamayacaktır.
İstanbul mevcut küresel kent anlayışlarının yönlendirdiği bir küresel kent olmak zorunda değildir. Ahlaki ve manevi değerlerle güçlendirilmiş, tüm insanların mutluluğunu sağlama amacı güden yeni bir küresel kent anlayışı ortaya konmalıdır. İstanbul ancak böyle bir küresel kent anlayışı ile bütünleşecektir. Yeni yazı ve konularda buluşmak üzere sağlık ve mutlulukla kalın, hoşcakalın.