Kukla Teşkilatın Yetkisiz Sekreteri

Bu ilginç ama isabetli başlık bana ait değil. Milli Gazete’ den Abdülkadir Özkan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un Türkiye ziyaretini değerlendirdiği yazısına bu ismi vermiş. Başlık her şeyi özetliyor. Daha önce, ‘Film Vizyona Giriyor! Bu Kez İran’ yazımızda; Başrol yine tanıdık, bildiğimiz Birleşmiş Milletler ve onun nevi şahsına münhasır bağlı kuruluşları. Bir hafta önce, bir kuruluşu göstermelik aklıselim bir karar verdirilip güven tazelettirilen ve arkasından başka bir kurumu ile verilmek istenen mesajı dünyaya yutturmaya çalışan uluslararası örgüt. Hani, şu dünyaya kendini; “dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan, kendini adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş” olarak tanıtıp, ağababalar ABD, Çin, İngiltere, Fransa, Rusya’nın veto hakkı bulunan Birleşmiş Milletler” demiştik.

Angelina Jolie’nin Hatay’daki Suriye’den gelen mülteciler için kurulan kampları ziyaretinde ve İstanbul’da bu örgütün (BM) düzenlediği En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansında da vurgulamıştık benzer tespitleri. Yeni bir şey yok yani. Birleşmiş Milletler ve ABD heyetleri geliyor, kampları geziyor, Türkiye’ye teşekkür edip gidiyor. Ban Ki-Moon ziyaret ediyor, benzer cümleler; “Tüm üye ülkelere ve bölgedeki tüm ülkelere yardımlara devam etmeleri çağrısında bulunuyorum. İnsanlar acı çekerken lütfen gözlerinizi kapatmayın.” Güçlünün emrinde haklının hiçbir işine yaramayan bir teşkilat.

Abdülkadir Özkan yazısında, “bu sözleri söylemek için BM Genel Sekreteri olmaya gerek yok” dediği yazısında devam ediyor. “Bunu hepimiz her gün söylüyoruz. Hemen belirteyim ki Genel Sekreterin yetkisizliği onu sadece bazı ülkelere rica etmeye itiyor. Elinden bundan başka bir şey gelmiyor… Bir bakıma yetkisiz yetkili görünümde. Bu bakımdan ülkeler bir araya gelir neden böylesine yetkisiz bir Genel Sekreteri seçme ihtiyacı duyarlar anlamakta güçlük çekiyorum. Mademki BM 5 üyenin kontrolü ve güdümündedir o zaman Genel Sekreteri de atasınlar mesele tamamlansın. Çünkü BM Genel Sekreteri’nin seçilmiş olması ile atanmış olması arasında etkinlik bakımından fazla bir fark ortaya çıkmayacağı ortada. Bu noktada derdimin Sayın Genel Sekreteri hedef tahtası yapmak olmadığını özellikle belirtmeliyim. Böyle bir yaklaşım haksızlık olur. BM’nin yapısındaki çarpıklığı, oluşturulan bir takım organların ve makamların göstermelik olmaktan öte gitmediğini vurgulamaya çalışıyorum. Kısacası, BM’ye yönelik tepkimi Sayın Genel Sekreterin Türkiye ziyareti sırasında sergilediği samimi ama yetkisiz yetkili tavrı daha da artırdı. Daha doğrusu eleştirilerimi bir kez daha haklı çıkardı. Bu bakımdan böylesine güdümlü bir teşkilatın güdenlerin çıkarlarından başka hiçbir konuda harekete geçmeyeceğini, geçse bile derde derman olmayacağını görmek durumundayız. Böyle bir teşkilata Filistin’in üye olmayan devlet statüsünde kabul edilmiş olmasını da gereğinden fazla büyütmeyelim, abartmayalım. Çünkü bu tür abartmalar dünya halklarının aldatılmasına vesile oluyor. Çünkü dünya üzerinde barışı ve adaleti koruma iddiasıyla ortaya oluşturulmuş bir teşkilatta ülkelerin çoğunluğu neye el kaldırırsa kaldırsın eğer 5 üyeden birisinin ‘vetosu’ evet oylarının tamamını geçersiz kılabiliyorsa, bu teşkilatın kendisinde eşitlik ve adalet yok demektir. Yapısında adalet esas alınmamış bir teşkilat nasıl olacak da yeryüzünde barışı ve adaleti sağlayacak? Gerçekten buna inanan kaldı mı? Kalmadı da mecburen, mecburiyetten kaldı gibi mi görünüyoruz? Dünya üzerinde bizim dediğimiz olur anlayışına sahip ülkeler bulunduğu ve BM’de bunların kontrolü altında olduğu sürece yeryüzünde barışın, adaletin sağlanmasını beklemek gerçekçi olabilir mi? Eğer barışın sağlanması Genel Sekretere kalmış ise boşuna bekleyeceğiz demektir. Çünkü genel sekreter adı üzerinde teşkilatın yazışmalarını düzenlemenin ötesinde bir yetkiye sahip değil. Hele bir de bu teşkilatın giderlerinin önemli bir bölümü 5 dayatmacı ülke tarafından karşılanıyorsa, maaşlarını ödeyenlerin karşısında memurların nasıl direnci olabilir? Olsa da ne etki sağlar?”

Tiyatro eksikliği çekmiyor insan gerçekten. Şu Ortadoğu’da yaşananlar ve dünyanın tepkisi tiyatrodan farklı mı sanki? Haftaya yeni yazılarla buluşuncaya kadar sağlıklı, mutlu ve umutlu kalın, hoşcakalın.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Yukarı Çık