Osmanlı İmparatorluğunun son döneminden günümüze kadar en çok tartışılan konulardan biri de borçtur. Bireysel olarak yapmış olduğumuz borç sadece bizi bağlarken devletin borçlanması doğmuş ve doğacak olan herkesi ilgilendirir. Geçtiğimiz günlerde bir işadamları derneğinin genel kurulunda borçlanma üzerine yapılan değerlendirmelerin farklılığına bakınca bu konuda yazmayı düşündüm. Fakat çoğunlukla, bir konuda uzun uzun izah yerine özlü kıssaları kullandığım için bu konuda acaba ne var diye şöyle bir ajandamı karıştırdım. Sık sık topladığım hikâyelerden bir tanesi bu durumu özetliyordu. Üzerinde fazla yoruma yer bırakmayan bu hikâyeden hepimize ekonomik bir hisse düşmüyor mu sizce de?
Zamanın birinde, bir çiftlikte kırmızı ibikli küçük bir tavuk yaşarmış. Tavuk kendi yiyeceğini kendisi bulur ve bu güzel çiftlikte çok mutlu bir hayat yaşarmış. Bir gün buğday taneleri bulmuş ve bunları ekerek daha çok yiyecek elde edeceğini düşünmüş. Ancak nasıl ekeceğini bilmediği için arkadaşlarından yardım istemiş:
“Bu buğday tanelerini ekmek için kim bana yardım edecek ?” Ördek cevaplamış:
“Ben yardım edemem, ancak istersen sana kahve tohumu satabilirim. Buğday yerine kahve ekersen, çok para kazanır ve istediğin kadar buğday alırsın.”
Domuz oradan seslenmiş:
“Ben de yardım edemem, ancak kahve ekersen ürünlerini ben satın alırım.”
Fare hemen atlamış:
“Ben buğday ekiminden anlamam ancak kahve ekmek için gereken parayı sana borç verebilirim, sonra ödersin.” Ticaretten ve tarımdan anlamayan kırmızı ibikli şirin tavuk, bu sözler sonrasında kahve ekmeye karar vermiş ve buğdaydan vazgeçmiş. Ancak kahve nasıl ekilir bilmediğinden yine yardım istemiş:
“Kahve ekmek için kim bana yardım edecek?” Ördek:
“Ben yardım edemem, ancak kahvenin çabuk büyümesi için gereken gübreyi sana satabilirim” demiş. Domuz:
“Ben kahve yetiştirmekten anlamam ancak kahveleri zararlı böceklerden korumak için ilaca ihtiyacın var, istersen sana satarım” demiş. Fare de:
“Gübre ve ilaç için gereken parayı istersen sana borç olarak veririm” demiş. Sonunda kırmızı ibikli tavuk çalışmaya başlamış, çalışmış, çalışmış. Kahve yetiştirmek buğday yetiştirmekten daha zormuş ve daha çok gübre ve ilaç gerekiyormuş. Ama tavuğumuz sonunda çok zengin olacağını hayal ederek sabretmiş. Ve sonunda hasat zamanı gelmiş ve gerçekten de tavuk çok miktarda ürün elde etmiş, kendisine yol gösteren arkadaşlarına seslenmiş:
“Kahveleri satmama kim yardım edecek?” Ördek:
“Ben yardım edemem, ancak kahveleri işlemek ve paketlemek için benim fabrikama getirmelisin.” Domuz:
“Ben de yardım edemem, zaten her önüne gelen kahve ektiği için kahve fiyatları çok düştü, senin kahven beş para etmez.” Fare:
“Ben bu işlerden anlamam, ayrıca artık sana verdiğim borçları ödemen lazım.” Sonunda kırmızı ibikli küçük tavuk gerçeğin farkına varmış ve buğday yerine kahve ekmenin büyük bir hata olduğunu anlamış, çünkü borç içinde imiş ve yiyecek tek bir lokması yokmuş. Açlıktan ölmemek için yine yardım istemiş:
“Yiyecek bir kaç lokma bulmama kim yardım edecek?” Ördek:
“Ben yardım edemem, senin hiç paran yok.” Domuz:
“Ben de yardım edemem, zaten herkes kahve ektiği için buğday eken de kalmadı, yiyecek yok.” Fare:
“Ben yiyecek bulamam. Ancak bana borçlarını ödemediğin için para yerine senin tarlanı almak zorundayım, iyi bir tavuk olursan, belki senin o tarlada boğaz tokluğuna çalışıp, benim için buğday yetiştirmene izin verebilirim.”
Şimdilerde bizim kırmızı ibikli küçük tavuğumuz, artık farenin olan eski tarlasında buğday yetiştiriyor ve karnını doyurmaya çalışıyormuş.
Haftaya görüşünceye kadar sağlıcakla kalın, hoşcakalın.