“Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası, dostunun yüz karası düşmanının maskarası” demiş İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy. Hayatını idame ettirecek ve ihtiyaçlarını karşılayacak kadar ile başlayan ve üst sınırı olmayan bir gerçek. Geçim dünyası ifadesi ile de anlatılıyor çokça. Çalışmamızın gerekçesi oluyor. Çalışmak ve kazanmak. Kazanmak deyince de ilk soru “nasıl?” oluyor? Nasıl ve nereden kazanılıyor? Kazanmak için her şey meşru mudur? Kazanırken temel değerler göz ardı edilebilir mi? Sorular sorular… Bu yazımızda; günümüz dünyasının şartlarına göre gelinen noktayı değerlendiren ve bu sorulara cevap arayan Anadolu Gençlik Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Biten’in ‘İmtiyaz Hak Sebebi Değildir’ başlıklı yazısını paylaşmak istiyorum.
“Yeryüzünde insanlar için en güzel kazanç ‘kendi elinin emeği, sayı ve gayreti neticesinde kazandığı’dır. Kadim kültürümüzde insana ilk öğretilen inancımızın temel gereği olan helal ve haram ölçüsüdür. Bir insanın haramla sınırlanan hayatı o insanın yeryüzünde huzur ve mutluluğu için en güzel alanı yani helal dairesini oluşturur. Günümüz insanının mutsuzluğunun temelinde helal dairesinin sınırlarının zorlanmayı bırakın, hadsizce geçmesinden kaynaklandığını ifade etmekte fayda var. Çünkü modern insanın en önemli zaafı; haz, hız, heves, ben sevgisi ve bencilliği, doyumsuzluğu olduğunu söylemek kazancın tarifine girerken bize düşünme alanı bırakacaktır.
Modern dünya ve düzenleyici etmenler, insanı modernize ederken yaşam alanını “ben” üzerine inşa eder. Doyumsuz bir ben’in sınırı, kontrolü mümkün görünmemektedir. Bugün ortaya çıkan küresel ölçekte ve yerel ölçekte krizlerin temelinde yanlış tanılanan hak kavramı olduğunu düşünüyorum. Adalet duygusundan uzaklaşan bir dünya düzeninde yaşayan insan topluluklarının ilk öğrendiği şey; yanaşma, yavşama, yandaşlaşma ve bunun neticesinde elde edilen hasılayı başarı sayma ve de hesaba dair her şeyin üstüne yatılabilmesidir. İnsaf ve merhamet duygusunu kaybeden insanın vicdanındaki örselenme kazancın ne şekilde olursa olsun kutsallaştırılması günümüz dünyasını karmaşık hale dönüştürmüştür. Kazanmak için yarışan, daha çok kazanan, daha çok tüketen bir toplum elbette ki düzenleyicilerin avuçlarını ovuşturmalarına sebep olurken, ağızlarının salyalarını da insanların emeklerinin üzerine akıtmalarına sebep olmaktadır.
Burada hak ve adalete inanan bunu da inançlarından alan İslam topluluklarında görülmesi ibretlik bir durumu yansıtmakta, edinilen imtiyazlar insanları haklı çıkarmakta ve bu bütün yönleri ile de desteklenmekte. İşte bu noktada insanların kazançları hususunda ya ağlamaya, ya yakınmaya ya da isyana sürüklemekte ve gözü dönmüş kapitalist timsah bütün gücüyle zavallı insanları öğütürken, fetva makamları ile bu öğütülüşü meşrulaştırmanın telaşı içinde geçinip gidiyoruz. Son olarak ‘hiçbir imtiyaz hak sahibi kılmaz’ diyen büyüğümüzü rahmetle yâd ediyorum. Ve bal tutanın parmağını yalamaması gerektiğini hatırlamamız gerektiğini tekraren hatırlatıyor, kanaatin, adaletin insana tekrar egemen olmasını diliyorum.”
Haftaya yeni konularla tekrar buluşuncaya kadar sağlıklı, helal kazançlı, mutlu ve huzurlu kalın, hoşcakalın.