Günlük yayınlanan yerel gazetede yazarken, güncel konulara mı ağırlık vermek lazım yoksa kalıcı bilgileri paylaşmak mı lazım, karar vermek zor oluyor. Gündemdeki konulara yer verilse, birkaç hafta sonrasında ortaya çıkan gelişmelerle yeniden değerlendirmek kaçınılmaz oluyor. Yerel gündem o kadar olmasa da ülke gündemi hızlı değişiyor. Dünya da öyle. Bir deprem ve tsunami ya da malum ülkelerin herhangi bir ülkeye saldırması. Her an her şey olabiliyor. Libya’da küresel güçler oyuncu, diğer bir ifade ile işbirlikçi değişikliği istiyor. Japonya ileri teknoloji ve güçlü ekonomisine rağmen nükleer tehlike başta olmak üzere çok ciddi sorunlarla boğuşuyor. Ülkemizde seçim takvimi işlemeye başladı. İlçemizde de nüfus ve ekonomik katkıya rağmen hala bir milletvekili çıkarıp çıkaramayacağımız tartışılıyor. Ne olup biteceğini yaşayan herkes görmeye devam edecek.
Yoğun gündem arasında evlere şenlik bir haber vardı. Aslında yazıyı buna ayırmak istiyordum ya nasip önümüzdeki haftalara. Milli Eğitim Bakanlığı yabancı dil sorununu çözmek istiyormuş. Bu amaçla da ithal yabancı dil öğretmenleri görevlendirilecekmiş. Tepki mi ölçülüyor yoksa gerçekten böyle bir çalışma var mı bilinmez ama ithal et, ithal gıda derken ithal öğretmenlerimizde olacakmış! Bir ara ithal doktor tartışmaları vardı. İthal öğretmen, ithal doktor, ithal çiftçi, ithal esnaf, ithal seçmen, ithal yönetici derken, artık ithal ikamesinin de kesmediğini anlıyoruz. Neyse biz bırakalım bunları, her daim geçerli nasihatleri paylaşmaya devam edelim. İki haftadır yer verdiğimiz Kabusname nasihatlerini bu hafta da devam edelim.
“Ey oğul! Seni akıllı kişiler övsün, cahil kişiler övmesin. Çünkü akıllılar ileri gelenlerdir, cahiller ayak takımıdır. Bu iki grup birbirinin zıttıdır. Akıllının bilgilice işini cahil beğenmese gerek, cahilin bilgisizce işini akıllı zaten hiç beğenmez. Çünkü akıllı olan kendi mizacına uygun olarak bilgilice iş görür, seni onun için beğenir; cahil de kendi mizacına uygun olarak iş görür, seni onun için över. Cahilin övdüğü işten sakınmak gerek, tâ ki akıllıların eğlencesi olmayasın; çünkü sıradan kişilerin katında övülen insan, ileri gelenlere maskara olur. Kimseyi incitme. Birisi seni incitse de sen onu incitme, büyüklüğün nişanı budur. Tecrübeli, şefkatli dostların sana öğüt verirlerse, öğütlerine kulak ver. Öğüt veren böylesi dostların yanına yalnız olarak git ve öğütlerinden nasibini al. Çünkü faydalı öğüt yalnızken verilir, halk arasında öğüt kulağa girmez olur, hem de sitem gibi olur.
Ey oğul! Bir konuda bilgin tam olsa da bilginle gururlanma. Ne zaman sana bir iş düşse, iyice bilsen ki sen o işi başarabilirsin, buna güvenme, bir akıllı kişiye danışmadıkça o işe başlama. Kendi görüşünü beğenenlerden olma. Bir bilene akıl danışmayı ayıp sanma, “Görüş benim görüşümdür, başkası bana elverişli olanı ne bilir” deme, kendi bildiğine gitme. Çünkü kendi görüşüyle iş tutan kişi, sonra pişman olur. Öyleyse akıllı yaşlılarla ve şefkatli insanlarla istişare et, sonra o işe el at.
Ey oğul! Bir gözle görmek iki gözle görmek gibi olmazsa, iki kişinin görüşü de bir kişinin görüşü gibi değildir. Bir doktor hastalansa kendi kendini tedavi edebilir mi? Ne zaman hastalığının arttığını görürse, tedavi olmak için hemen bir doktordan yardım ister. Bilgisi ve tecrübesi ne kadar fazla olsa da o sırada kendisine bir faydası olmaz. İhtiyacı olan birisi senin yanına gelecek olsa, onun için çalış, çabala; emeğini ondan esirgeme. Bu insan, düşmanın veya seni çekemeyen biri olsa da, farklı davranma. Ola ki o düşmanlık dostluğa dönüşe.” Yeni yazılarda buluşuncaya kadar Allah’a emanet olun, sağlık ve mutlulukla kalın.