Toplumların en önemli mirasından birisi kültürdür. Her kuşak içinde büyüdüğü kültürü belli bir noktaya taşır ve bir sonraya devreder. Çok geniş anlamı bulunan ‘kültür’ kavramını bir kalıba sığdırmak ya da bir yönüyle ele almak yeterli olmaz. Türk Dil Kurumu, Fransızca’dan dilimize geçen kültür kelimesinin anlamı için; “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü” derken ikinci anlamı için de; “Bir topluma veya halk topluluğuna özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütünü” ifadesini kullanmış. Kısaca; bir toplumun yaşamındaki her şey kültürü oluşturuyor. Yemesi, içmesi, çalışması, eğlenmesi, dinlenmesi, evlenmesi, sevmesi…
Birinci paragrafa bakıp da çok ağır bir yazı olacağını düşünmeyin. Aslında uzunca bir süredir yazmayı düşünüp de bir türlü kağıda dökemediğim bir konu bu. İçinde yaşadığımız yörenin geçmişi ve geleceği olan ‘yörük kültürü’. Zenginlik içinde fakirliğini yaşattığımız ya da hiç yaşatamadığımız mirasımız bu. Popüler kültürün etrafımızı kuşattığı günümüzde farkında olamadığımız en değerli varlığımız. Çok şey söylenebilir. Ama önce; “neden şimdi?” sorusuna cevap olacak haberi paylaşayım. Bir köşe yazısında belki bu kadar uzun bir alıntı çok şık olmaya da bilir, lakin konuyu zihinlerde canlandırmak için buna mecburum. “Kargı köyünde bulunan Yörük Müzesine gelen turistler saban kullanıp, eski mısır öğütme makinesinde mısır öğütüyor. Fethiye’de çiftçilik yapan Enver Yalçın’ın 4 yıl önce açtığı Yörük Müzesi, yabancılara Türk kültürünü tanıtıyor. Yalçın, müzeye ziyarete gelen turistleri Yörük kıyafetiyle karşılıyor. Onlara Yörük Müzesi’ni gezdirerek eski malzemeler hakkında bilgi veriyor. Kara saban, orak, ellik, döven, dirgen, kağnı tekerleği gibi malzemeleri onlara İngilizce anlatıyor. Yalçın, müzeyi açma amacının, Türk kültürünü tanıtmak olduğunu söylüyor. Yalçın, Anadolu çiftçisinin kullanmış olduğu 2 bin 500 parça eseri dağlardan toplayarak sergiliyor. Turistlere de, ekmeğin nasıl meydana geldiğini uygulamalı anlatıyor. Onlara buğday eletiyor, mısır öğüttürüyor, arabayla ot taşıtıyor. Yörük elbiselerini giyerek mısır unu öğüten turistler ise hayatlarından son derece memnun. Enver Yalçın Yörük Müzesi’ni ilk defa ziyaret eden İngiliz Michael Adkin, Klaine Akdin ve Jenny Shaw, müzenin otantik havasının kendilerini etkilediğini söylüyor. Sabanla ot harmanlayıp orakla ot biçen, mısır öğüten, ayran çalkalayan turistlerin en sevdiği kısım ise halı dokumak. Türk kültürünü tanımaktan dolayı büyük mutluluk duyduğunu belirten İngiliz Jenny Shaw, “Burası gerçekten muhteşem bir müze. Türk kültürünü tanımak, eski malzemelere dokunarak ekmeğin yapılış aşamasını görmek de güzel.” diyor.”
Enver Yalçın’ı tebrik etmek lazım. Hem kültürünü yaşıyor, hem de yaşatıyor. Yörüklerin yaşamından kesitleri ziyaretçilerine sunarken, bir taraftan da geçimini sağlıyor. Turistler kadar bizim insanımızın da uğradığı zaman kendinden bir şeyler bulabileceği bir yer bu Yörük Müzesi. Müze ile ilgili bilgi almak istiyorsanız www.yalcinapart.com sitesine uğrayabilirsiniz.
Yörük kültürü denilince, Ramazan Kıvrak’ı, Kerimoğlu İsmail’i ve Ölüdeniz Sanat evindeki müzeyi unutacak değilim. Çalış’ta bulunan İsmail Uzunoğlu’nun müzesi de uzun yıllar emek verilerek toplanmış malzemelerden oluşan ender bir müze. Atalarımızın kullandığı eski eşyalardan at arabalarına kadar doğal bir atmosfer içinde sizi geçmişe taşıyacak bir ortam. Yıllarını bu işe vermiş İsmail Uzunoğlu, çalışmalarını bu kültürün müziğiyle de harmanlayarak parçayı tamamlıyor. Sahip çıkılmadığı zaman hayatımızdan çıkıp gidiveren ve hızla kaybolan, zamanın tanıkları bu eşyaların oluşturduğu bu müzeye paha biçmek de mümkün değil. www.fethiyeyorukcadirlari.com adresinden bu müze ile ilgili geniş bilgi bulabilirsiniz.
Bir müze daha var ilçemizde, yaşamdan kesitleri dondurmuş ve tarihin kayıtlarına düşürmüş. Ölüdeniz Sanat Evi bünyesinde bulunan iki oda küçük müzenin bir odasında maketlerle gündelik yaşam aynen canlandırılmış. Usta bir sanatçının elinden çıktığı belli olan eserde ayrıntılar unutulmamış. Bir bölümde, kadınlar toprak evde ekmek pişiriyor yüzleri gülümseyerek, bir bölümde kilim dokunurken damat tıraşı yapılıyor bir başka yerde. Kıl çadırda genç kız oya işlerken dede uzakları süzüyor umutla. Odun taşırken yalnız değil kadın bir tarafta, harman dövülüyor diğer bir tarafta. Köy çeşmesi var, genç kız destisini dolduruyor, bir delikanlı var elinde beyaz bir mendille etrafta… Diğer odada, birebir boyutlarda aksakallı bir dede var birşeyler anlatıyor nineye. Gaz lambası var sereni de… Sereni de ne mi? En iyisi ben daha fazla anlatmayayım siz bir gidin ve görün. Turizm beldesi Ölüdeniz’in hem kültürümüze hem geçmişimize sahip çıkma adına bu değerli müzeyi açması ve ziyaretçilerine sunması oldukça anlamlı. Yaşadığı hayatın çocukluk kısmını torunlarının zihinlerine yansıtamayan büyüklerimizin mutlaka görmesi ve göstermesi gereken bir yer.
Ve, Yörük Obalarımız. 1995 yılıydı, Ankara’da Öğrenci yurdunda kaldığım dönemdi. Radyo kanallarını karıştıran arkadaşım bir anda takılıverdi, ve dökülüverdi sözlere benim de yaşadığım hayatın izleri. Ellikten, oraktan çelik ve çomaktan bahsediyordu Ramazan Kıvrak. O an çok sevindim, gurbette kendi memleketi anlatıldığında gurur duyan herkes gibi. 1999 yılıydı, okul bitmiş ve bilgisayar firmasında çalışmaya başlamıştım. İnternet sitesi kurabiliyordum. Ramazan bey bir site açalım deyince başladık www.yorukler.com sitesine. Japonlar, Fransızlar ve daha niceleri siteyi buldu ve yörük kültürünü görmek ve program yapmak için geldiler. Bir sözlük vardı sitede, yörük kültüründe geçen kelimelere ait. Çok sitelerde kullanıldı, alıntılar yapıldı. Tam 10 yıl oldu. Ramazan Kıvrak devam etti, anlattı, gezdi dolaştı. Hala devam ediyor, yerli ve ulusal kanallarda kitabını da yazdığı yörük kültürünü anlatmaya. Siteye yurtdışından gelen mesajların hepsi duygu yüklü. Youtube ülkemizden kapalı olmasına rağmen videoların izlenme sayısı 30 bini aşmış durumda. Bir sipsi videosu bile rekor kırıyor. Tabi sitenin geliştirilmesi devam edecek, etmeli.
Bizler de, Karaçulha’da, Karaçulha Kültür ve Dayanışma Derneği bünyesinde, şimdilik kapsamı dar da olsa bir eski eşyaların sergileneceği bir müze açmaya çalışıyoruz. Eşyaları toplamaya devam ediyoruz. Yaklaşık iki yıldır devam eden çalışmada artık sona geliyoruz. Derneğin bünyesinde açılacak bu müzenin haftanın bir günü açık olacak, etkinliklerle sürekliliği sağlanacak inşallah. Derneğin internet sitesi www.karaculha.com da bu anlamda yörük kültürümüze ait ses ve görüntüler yer alacak. Uzun vade de ise, bir evi birebir eski yapısı ve dokusuyla donatmak ve eşyalarla birlikte kültür merkezi yapmak istiyoruz.
Bizden sonraki kuşaklar saban kullanıp, ekin biçebilecek mi, toprak destiden su içebilecek mi? Hayır! Elbette onlar da aynısını yapsın ve o günlere geri dönülsün demiyoruz. Ama diyoruz ki, eğer; biz yaşadığımız kültürümüze sahip çıkıp onlara aktarmazsak, onlar da, yarın turistler gibi otantik havasıyla yetineceklerdir bu zengin kültürün. Yazının sonunu bir temenniyle bitirelim. Kültürel çalışmalar sadece kültürüne sevdalı gönüllü şahısların, birkaç belediyenin, bir kısım sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarıyla sınırlı kalmasın. Bir bakanlığa sahip kültürümüzün araştırılması ve yaşatılması her yöreye göre, il ve ilçe düzeyinde devlet destekli bilimsel ve kurumsal olarak yürütülsün. Yaza has şenlik ve konserlere destekle yetinilmesin ve ciddi anlamda bir kültür açılımı yapılsın. Yazılı, sesli ve görüntülü kayıtlar artsın. En azından; halıyı kullanmaya başladık diye kilimi de hepten göz önünden kaldırmayalım derim. Sağlıcakla kalın, haftaya görüşünceye kadar mutlu kalın…