Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatını konu alan tartışmalı Muhteşem Yüzyıl dizisi yetmezmiş gibi şimdi de Fatih Sultan Mehmet’i anlatan Fatih dizisi ekranlarımızda boy göstermeye başladı. Osmanlı dönemini hakkıyla öğrenme fırsatını bulamayan toplumun bu diziler sayesinde artık kafası iyice karıştırılmış olacak. Tarihi olayları kendi döneminin şartları içesinde değerlendirmek lazım diyen tarihçiler acaba bu diziler için ne söylüyorlar? Muhteşem Yüzyıl dizisi ile yapılan tartışmalara girmek düşüncesinde değilim. Fatih dizisinin de farklı olmayacağı ortada. Osmanlının başında bulundukları dönemde dünyaya hükmeden iki büyük padişahın hayatları üzerine saçma sapan senaryolar kurgulamak densizliğini elbette birileri gösterecektir fakat yetkili konumdakilerin buna seyirci kalmaması gerekirdi. Hiçbir şey yapılamasa bile en azından bu dizilerde, tarihe ve padişahlarımızın özel yaşamının gizliliğine saygı gereği, hayali isimler kullanılması istenebilirdi. Bu anlamda yasal düzenlemeler yapılabilirdi.
Israrla bu tür dizilere yatırım yapmanın ve usanmadan ekranlarda döndürmenin asıl amacını biz elbette biliyoruz. Ancak elimizden gelen bir şey yok. Milli Gazete’den Gülay Pınarbaşı Uyuşturulmuş Beyinler adlı yazısında bu durumu daha geniş bir çerçeveden özetlemiş. Pınarbaşı; toplumu çökertme amacını güden bu anlayışın planlı olduğuna dikkat çekiyor.
“… bazı gençlerimizin beyinleri dizilerle, filmlerle kontrol altına alınıp uyuşturularak yeniden şekillendirilmeye çalışılıyor. Psikolojik harp sanatının her türlü taktikleri beynine uygulanan dumanlı zihinler, önünde yaşanan acıları ve mağduriyetleri idrak etmekten aciz kalıyorlar. Filmlerde şiddete özendirme politikası izleniyor. İnsanlara savaş telkini verirseniz savaş, barış telkini verirseniz barış isterler. Bunlar toplumları psikolojik olarak yönlendiren kişilerin uyguladıkları en iyi taktiklerinden biridir. Kin telkini verilen film nefrete, dostluk telkini verilen bir film ise kişileri sevgiye özendirir. Ölüm ve vahşet sahneleriyle hipnoz edilen şahıslar bir süre sonra Mısır’da katledilen bebeklere de tıpkı ekrandan seyreder gibi uykulu gözlerle bakmaya başlıyorlar. Bir süre sonra da toplum hiç bir şey düşünemeyen insanlarla dolup taşıyor. Bu şekilde topluluklar bir yandan ekranlara kilitlerken bir yandan da insanların beyinlerine kilit vurulmuş oluyor. Sizin aklınızı kullanmamanız için ne gerekiyorsa o planlanıyor, ne düşünmeniz isteniyorsa onu düşünüyorsunuz. Böylelikle üretici olma, fikir geliştirme, özgün ve özgür düşünme yeteneği de tamamen ortadan kalkarken insanların ruhlarındaki sevgi, merhamet, iffet, şefkat ve paylaşma hisleri de çalınmış oluyor. Şimdi tehlikenin ne kadar büyük olduğunu görebiliyor musunuz? Toplum böylece sezdirilmeden, sinsice içten çökertiliyor.”
Medyanın gücü ve özellikle dizilerimize daha önceki yazılarımızda yer vermiştik. Burada bitirelim. Yıllarca gericilikle itham edilen Osmanlı döneminin aynı zihniyet tarafından günümüz magazin, makyaj ve popülist anlayışıyla sunulması umarız bir son bulur. Yeni yazılarla tekrar buluşuncaya kadar sağlıklı, mutlu ve huzurlu kalın, hoşcakalın.