Toplum yaşamında bazı davranışlar vardır o toplumla özdeşleşir sanki. Elbette istisnalar vardır mutlaka. Ancak bile bile çoğu zaman bu özdeşleşmiş davranışlardan, mantığımıza aykırı da olsa, kendimizi alamayız. Mesela; bir misafirliğe gittiğimizde, yemek vakti ise, pek tabii olarak sofraya davet ediliriz. İşte burada başlayıverir geleneksel davranış kalıbımız. Açsak bile nezaketen ‘aç değiliz’ deriz. Ev sahibi nezaketen söylendiğini bildiği için ısrara devam eder. Israr yemeğe oturana kadar sürer. O kadar ısrardan sonra oturulması, aç olunmadığının söylenmiş olmasının ilginçliğine rağmen hiçbir şey olmamış gibi devam edilir yemeğe. Eğer ısrar kısa sürerse bu kez aç olmanıza rağmen yememiş olursunuz. Ya da tok olsanız bile zorla yemek zorunda kalırsınız. Buna benzer davranışlar çoktur hayatımızda. Fulya Taşçeviren, davranış tiplerini sınıflandırdığı “Ben Adamı Tipinden Tanırım” isimli kitabında Türk Tipi başlığıyla ‘gerçekten de öyle’ dedirtecek olanları toplamış. Birlikte okuyalım.
Evine gitmeye çalışan misafire illa ‘bunu saymıyoruz’ der.
Misafirle otururken değil geçirirken sohbet etmek aklına gelir.
Tüpün gaz kaçırıp kaçırmadığını çakmakla kontrol edip, kaçırıyorsa bundan ölerek emin olmak ister.
Yeni eşyaların jelatinini çıkarmadan kullanır, hatta takım bozulacak korkusuyla hiç kullanmaz.
Sinemada film izlerken oyuncuları alkışlar.
Sorulan yeri bilmese de illaki tarif eder.
Emniyet kemerini polisi görünce takar, ölmekten değil polisten korkar.
Ölçü birimi olarak metre kilogram gibi şeyler kullanmaz, kol, kafa, öküz, bir tutam, göz kararı gibi kendine has ölçü birimleri vardır. Örneğin; ‘valla Tahsin amca geçen gün manavdan bir karpuz aldım böyle kafam kadar…’ gibi.
Neredeyse herkese her şeye takma isim bulur.
Düğün, lokanta gibi yerlerde masaları birleştirerek oturur.
Otobüs, uçak, hastane vb. gibi cep telefonu yasak yerlerde gizli gizli cep telefonuyla konuşur.
Rüşvet istedikten sonra ‘helal et’ der.
‘Nerelisin’ sorusuna cevap aldıktan sonra otomatikman ‘içinden mi’ diye sorar.
‘Geldiniz mi’ veya ‘Siz mi geldiniz?’ gibi gereksiz sorular sorar.
‘Kim o?’ sorusuna ‘ben’ cevabı verir. (Doğrudan ismini söylemek yerine)
Çocuklara ‘anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı?’ gibi sorular sorar.
Misafirliğe gelen çocuğa ‘sen artık bizim çocuğumuz ol, burada kal’ gibi ilginç önerilerde bulunur.
Telefonla yanlış numarayı aradığını anladıktan sonra ‘peki orası neresi’ diye sorar.
Karşılaştığı bir tanıdığa ‘hangi rüzgâr attı seni’ der.
Yabancılardan bahsederken ‘adamlar yapmış be abi’ diyerek hayranlığını belirtir.
Şahin marka otomobili doğan görünümlü yapabilme özelliğine sahiptir.
Düğünlerde oynamayanlara ‘oynamazsan bende senin düğününde oynamam’ gibi ikna edici sözler kullanır.
Ne görse denemek ister, arkadaşının yeni aldığı gömlek, anneye verilen numaralı gözlük hiç fark etmez. Denemezse çatlar.
El sıkışırken tuttuğu eli sallar bırakmaz.
Yeni dökülmüş betona bir yazı yazıp tarihe bir izde o bırakır.
Çorabın kirlenip kirlenmediğini koklayarak test eder.
Televizyonda yarışma izlerken evden yarışmacıya yardımcı olmaya çalışır.
‘İşte biz’ dedirtecek davranışlarımız bunlarla sınırlı değil tabii. Değişenler, vazgeçilenler ve yenileri olacaktır. Biraz düşünelim birazda tebessüm edelim diye paylaştım. Yeni yazılarda buluşuncaya kadar mutlu ve huzurlu kalın, hoşcakalın.