Bazen çok bağırırsınız hiç bir şey anlatamazsınız. Yeri gelir susarsınız, öyle çok şey anlatırsınız ki. Kendini ifade edebilmek başkalarıyla iletişim kurmanın ilk adımı. Üzerine yüzlerce kitap yazılmış, binlerce seminer verilmiş bir alan. Daha da devam edilecek yazılmaya çizilmeye. İnsanoğlu yaratılışı gereği imtihan da olduğu için cüzi iradesi ile istediğini yapma hakkına sahip bir varlık. Karmaşıklığı, değişkenliği de buradan geliyor. Yaşadığı dünya hayatında davranışları ile meleklerden üstün de olabilir, hayvanlardan aşağıda. Hangisine yakın olduğu, nerde bulunduğuna kendisi karar vermiyor, veremiyor. Kendi belirlediği anayasalar, kanunlar, tüzükler, konjonktürler ve de değer yargıları da belirlemiyor. Çoğu zaman öyle olduğu zannına kapılsa da. İnsanın değerlendirmesi yaratıcısı tarafından yapılacak ve ona göre ebedi hayatı tanzim edilecek. Gerisinin çok da bir hükmü yok aslında.
Evet sevgili dostlar, yaşadığımız şu üç günlük dünyada o kadar çok şey yaşıyoruz ki. Tasnif edilmez, tarif edilmez. Kendi iç dünyamızda, ailemizde, çevremizde, ülkemizde, dünyada… Yaşadıklarımızın yansıması olarak üzülüyoruz, seviniyoruz, gülüyoruz, ağlıyoruz. Biraz daha sadede gelirsek; iletişim araçları, teknikleri, yöntemleri hızla gelişiyor ama insanlar birbirini anlamaktan da o hızla uzaklaşıyor. Aile içi kavgalar, kardeşlerin, arkadaşların bitmez küskünlükleri, tartışmalar git gide çoğalıyor. En ufak bir ihtilafta köprüler atılıyor. En uç noktalara gidiliyor. İnsanlar birbirlerini tek bir davranışa göre genelleme yaparak hemen silebiliyor, ya da bir iyiliğini gördümü hemen bağrına basıveriyor. Sonra yine üzülüyor tabii. Dostuna çok fazla sırrını verme, yarın düşmanın olabilir. Düşmanına da çok ağır söz söyleme yarın dostun olabilir atasözünü dilimizle söylesek de uygulamaya geçiremiyoruz. Duygusallığımız had safhada. Genellemeler, yargısız infazlar, topyeküncü yaklaşımlar gırla gidiyor. Zamana bırakmayı beceremiyoruz bazı şeyleri. Her yaşadığımızı hemen herkesin bilmesi gerekmez. Yıllar sonra haklı çıksak bile bunu aleme duyurmamızın faydası ne kadar olabilir? Facebook, Twitter vs. var diye, onlarda buna çanak tutuyor diye hemen paylaşıvermenin ne gereği var? Köşe yazılarında günümüz insanları olarak bırakamadığımız kötü yanlarımızı, manevi hastalıkları sıralamanın faydası var mıdır? Dünya bizim etrafımızda dönmüyor ki. Her insan ayrı bir dünya. Aile, mahalle, iş çevresi, kültür, politika hangisi olursa olsun birbirimizle asgari müştereklerimizde neden devam edemiyoruz?
Günübirlik insan davranışlarını ve olayları konuşmanın ve yazmanın bize fazla katkısı olacağını sanmıyorum. Küçük insanlar kişileri ve kişi davranışlarını, orta insanlar olayları ve olaylara bağlı yaşanabilecekleri, büyük insanlar fikirleri mevcudu dikkate alarak olması gerekenleri konuşur. İyiye, güzele ve doğruya katkı sağlar. İş ilişkilerimiz, dernek faaliyetleri, sendika seçimleri, siyasi parti çalışmaları, hangisi olursa olsun hepsi insan ilişkilerine dayalı olarak yürüyor. Herkes aynı düşüncede olmayabilir, böyle bir zorunluluk ta yok. Ortak noktada buluşurken insanı değerlerden, saygıdan, hürmetten başka seçeneğimiz yok. En başta ihtiyacımız olan bunlar. İçerik sonra geliyor. Bitirirken o meşhur söz ile bitirelim. “Üslubuyla beyan aynıyla insan”. Haftaya tekrar burada buluşuncaya kadar kadar sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.