Tarihin kaydettiği en önemli savaşlardan birisi olan Çanakkale savaşının üzerinden 100 yıl geçmiş. Bu yıl, olağan anma programları geçmiş yıllara göre çeşitlendirilerek 100. yıl törenleri düzenlendi. Düzenlendi düzenlenmesine de Çanakkale’yi hala anlayamadığımız bir kez daha ortaya çıktı. Savaşın sebepleri, etkileri ve sonuçlarını kavrayacak ve gelecek nesillere aktaracak çalışmalar yapmak yerine içi boş etkinliklere devam ediliyor. Bir milleti topyekün yok etmek için dünyanın bilmem neresinden kalkıp gelenlerin dersini aldığı savaşa “centilmenler savaşı” deme rezaleti de bize ait. Lafa geldi mi, Japonların okullarda öğrencilere Hiroşima ve Nagazaki’yi gezdirerek tarih şuuru verdiğini anlatanlar nedense her Çanakkale Zaferi yıldönümünde Avustralya ve Yeni Zelanda’dan gelecekler için kırmızı halı serecek yer aramaya başlıyor. Bu yıl bu malum ülkeler için iki kez büyük katılımlı görkemli anma törenleri düzenlendi. Şafak ayinlerine daha çok insan getirdiler. Dünyaya canlı yayınladılar. Çok üst düzey katılımcılar çok üst düzey cilalı sözler söylediler. Zannedersin adamlar barış hastası olmuş. Dedelerinin onuruymuş filan konuştular da, konuştular. Bunlar acaba bugün ağababaları İngiltere ve avanesi ile işgal ettikleri ya da sömürdükleri hangi topluma acıyorlar? Ya da burada yapılan insanlık katliamlarına en ufak bir tepki veriyorlar mı?
Uzatmayalım! Çanakkale’yi biz anlayamadık ki başkalarına doğru dürüst anlatabilelim. Çanakkale’de bir ülkenin geleceğinin nasıl çalındığını anlayan zaten dünyada dönen dolapların hepsini anlayacaktır. Adamlar gelip istediklerini alıp gidiyorlar. Geçtiğimiz günlerde, hiç gündemde yok iken birden bire ortaokul 5.sınıflarda (haftada 24 saate kadar) İngilizce’ye ağırlık verilmesi değişikliği talebinin de bu mihraklardan geldiğinden inanın hiç şüphem yok. Hali hazırda yapılmış değişiklikler uygulanamadan, öğrencilerin tamamını dil yeterliliği, ihtiyaç vb. durumları göz önüne alınmadan bir yıl sadece İngilizce eğitimine mahkûm etmenin başka izahını bilen varsa söylesin. Matematik ve Fen olmadan geçecek bir yılın nelere mal olacağını hazırlık sınıfı okumuş bir İngilizce öğretmeni olarak ayrıntılı tartışabilirim. Söylemek istediklerimi Milli Gazete’deki yazısında net bir şekilde özetlemiş Mustafa Yıldırım. Birlikte okuyalım ve bitirelim.
“Bir milleti toptan yok etmek ve tarih sahnesinden silmek için üşenmeyip ta Avusturalya’dan kalkıp Çanakkale’ye gelenler oldu yüz yıl önce. Amaçları İstanbul’a varıp Osmanlı devletini tarihin karanlık sularına gömüp Papalarından övgü dolu sözler işitmekti. Onlar kutsal(!) bir amaç için çıkmışlardı sefere. Fakat evdeki hesap Çanakkale’ye uymamış, cennete varmayı uman Anzakların pek çoğu geldikleri gibi gidememişler, leşlerini bu topraklarda bırakıp gerçekle yüzleşmişlerdi.
Aradan yıllar yıllar geçti hem Çanakkale hem de Anzak kelimeleri unutulmak üzereyken ne olduysa bizim Batı kafalı Şark kurnazlarımız güya Çanakkale Savaşı’nı anacağız diye Anzakları da anma törenlerinin içerisine alıverdiler. Sanki dedeleriniz başaramadı sizler bu tarih şuuru ile yetişin belki başarırsınız diye motive edilmek istendi Anzak torunları… Hatta bu sene akreditasyon ve kura ile seçilerek törene katılan Anzaklardan geride kalan 2000 civarında bir grup, dedelerinin 100 yıl önce yaptığı gibi saat 04.30’da 130 kürekçinin katıldığı botlarla koya temsili çıkarma bile yaptılar kahraman edasıyla, sanki tatbikat yaparmışçasına!
Bizler üç kıtada at koşturmuş bir milletin ahfadıyız. Şimdi Viyana kapılarına dayanmış bir devletin bakiyesi olarak gitsek Viyana’da şehit düşmüş dedelerimizi anmak istesek, Avusturya halkıyla kaynaşsak, ortaklaşa şarkılar türküler söylesek, törenler düzenlesek, nasıl olur acaba? Kültürler arası iyi niyet gösterisi (!) neticede bu, değil mi? Orada Avusturya’nın iyi niyetinin göstergesi olarak düzenlediği törenlerle ansak dedelerimizi ne iyi olurdu. Onlar başaramadı ama bizler göreceksiniz bir gün gelecek ve sizin defterinizi düreceğiz dercesine Viyana kuşatmasını temsili olarak yapsak, Avusturya devleti bizlere nasıl bir gözle bakar dersiniz? Balkan harbinde şehit düşen dedelerimizi Yunanistan’da, Bulgaristan’da yâd etsek! O ülkelere de isyan ettiniz, dedelerimizi şehit ettiniz ama unutmadık ha desek! Şimdi bazıları diyecek bana ne kadar kötü niyetlisin. Haklısınız Anzaklar iyi niyetliler. Anzak torunları buraya gayet halisane niyetlerle geliyorlar değil mi? Bilirsiniz Anzak, Birinci Dünya Savaşı başlarında Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu; Australian and New Zealand Army Corps kelimelerinin ilk harflerinin kısaltılmasıyla oluşmuştur! İyi niyetli yani! Üstelik Başbakanları Abott törende burada savaşanların ülkelerinin “kurucu kahramanları” olduğunu söylemişti. Ülke kuran iyi niyetli kahramanlar!
Acaba Çanakkale’de savaşan Anzakların çocukları savaştan bir beş-on yıl sonra gelselerdi anmak için ülkemize ne yapardı o zamanki dedelerimiz? Onları çiçeklerle karşılayıp bir de tören düzenlerler miydi dersiniz?
Acayip bir millet olduk doğrusu. Bir taraftan Anzakları ağırlarken, diğer taraftan Ermenilere kucak açıyoruz, hatta “bir daha asla!” temennileriyle onların dedelerimize yaptıkları katliamı unutup, üstüne üstlük, onların acılarını paylaşıp, üzülüyor soykırımı neredeyse kabulleniyoruz… Bir bakıyorsunuz bir yandan soykırım ayinlerine katılıyor, bir yandan da Müslümanlığımızı göstermek adına da Kur’an motifli pasta kesiyor, İstanbul’a Kâbe’nin maketini dikiveriyoruz. Öyle ya giden var gidemeyen var, neticede. Hizmet götürmek lazım gidemeyenlere de… Sonra millet ihramını giyip tavaf etmeye kalkınca kızıveriyoruz. Ellerini açıp dua edenlere zaten diyecek pek bir şey yok. Dua edilecek yerleri bulmak konusunda üstümüze yoktur bilirim! Tuhaf millet olduk vesselam tuhaf!
Haftaya tekrar güzel konularla buluşabilmek umuduyla sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.