Bu pazar film var! Evet, yanlış okumadınız. Bildiğiniz film var. Film dediysek eskiden evlerde televizyonların ve yayın yapan kanalların az olduğu dönemde yayınlanan pazar sineması tarzı bir film değil bu. Bize has, ülkemize has bir film işte! 18 yaşından gün almış herkes bir şekilde figüran da olsa oynuyor bu filmde. Pazar günü sabahın erken saatlerinde okul binalarının açılmasıyla başlanacak filmin çekimleri ülkemizin dört bir yanında itinayla yapılacak. Görevlilerin okullara gelmesiyle birlikte bir gün önceden kurulmuş sandıkların etrafında yer alınacak. Torbalar açılacak, listeler, oy pusulaları, zarflar bir güzel sayılacak ve çok mühim bir işin yapıldığı edasıyla beklenmeye başlanacak…
Başlama saatinin gelmesiyle birlikte büyük liderlerin en son şeklini verdiği isimlerin yazılı olduğu oy pusulaları ele alınacak ve perdelerle kapatılmış bölgede işaretlendikten sonra zarflara konulup sandıklara atılacak. Zarfı sandığın açık kısmından içeri doğru bırakan “beni yönetecekleri ben seçtim işte!” havasıyla mutlu mutlu oradan ayrılacak. Sandıklar kapandıktan sonra görevliler sayımları yapacak ve herkes evine dağılacak. Akşam televizyonlarda radyolarda, sevineni bir ayrı üzüleni bir ayrı olsa da, önceden söz birliği etmiş gibi hepsinin ağızlarından çıkacak; “demokrasi coşkusu yaşandı, sandık tercihini yaptı, demokrasi kazandı, halk seçti, vatandaş kararını böyle verdi” filan lafları havalarda uçuşacak.
Muhtemelen aşağıdaki soruları kimse sormayacak!
* “Ya arkadaş, bu nasıl bir seçim? Listeleri siz yaptınız. Hangi kritere göre kimi nasıl belirlediniz? Şimdi bize bunları oylatıyorsunuz? Neden ben istediğim isimleri yazamıyorum? Böyle yapınca bu gerçekten benim seçimim mi oluyor, bana dayattıklarınızın birini tercih etmek mi oluyor?
* “Televizyonlarda, radyolarda gazetelerde hep 4 siyasi partiyi duyduk. Bu yeni bir seçim ise, neden eski seçimin sonucuna göre yeni seçimin kararlarını etkileyecek eski oranlar kullanılıyor?
* “Eski bir seçimin sonucuna göre partilere yeni seçim için yardım yapılıyor?
* “Milletin vekili seçiliyorsa, onların konuşacakları cümlelerden, gazete, dergi ve internet sitelerinde kullanacakları reklamların metinlerinden renklerine kadar her şeyi neden parti genel merkezleri belirliyor?”
* “2023’ten bahsediliyor ancak 1983 model Siyasi Partiler Kanunu ile nasıl bu seçimler gerçekleştiriliyor?
Soruları çoğaltabiliriz, lakin cevabını verecek olmayacağı için şimdilik uzatmayalım.
Öyle bir zamandayız ki, doktor sigaranın alkolün zararlarını biliyor, kullananların başına gelenlere her gün şahit oluyor ama işten çıkınca sigarasını tüttürmeye devam ediyor. Polis kanunlarda neyin suç olduğunu, olmadığını biliyor ama bir bakıyorsunuz organize suç örgütlerinde mutlaka polis üye var. Hocalar iyiyi güzeli doğruyu biliyor ama bakıyorsun toplumda kınanan işlerin çoğunda maalesef onlar var. Bu örnekleri de uzatmayalım. Dediğim gibi öyle bir zamandayız ki, vatandaş nereye, nasıl, hangi gerekçelerle oy verileceğini iyi bilse bile, işe girebilmek kaygısıyla, ya da girdiyse atılma korkusuyla, cemaatinin direktifiyle, çektiği kredilerin faizleri artar korkusuyla ya da izlediği kanallarda kendisine inandırılan saçma sapan senaryolara, tehditlere vs. bakarak gidip oyunu kendisine günlerce daha önceden empoze edilen yere veriyor. Önceden yazılmış, çizilmiş, pazarlığı, hesabı, kitabı yapılmış sonuçlar aşağı yukarı çıkartılıyor. Bal gibi ‘demokratur’ demokrasi diye yutturuluyor. Oynatanlar mı güzel oynatıyor, oynayanlar mı güzel oynuyor bilinmez, ortaya işte bu film çıkıyor.
Olağanüstü bir gelişme olmazsa bu Pazar çekilecek filmi hep birlikte banttan dört yıl izleyeceğiz. “Olsun olsun, bari film olsun. Onu da bulamayanlar var canım!” diyeceklere sözüm yok. Filmlerinde oynamaya devam etsinler, kopuncaya kadar! Yeni yazılarda buluşuncaya kadar sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.