Çok malın derdi de çok olur demiş atalarımız. Öyle şey olur mu demeyin. Hikâyemizi okuduktan sonra sizde hak vereceksiniz bu söze. Başlayalım. Vaktiyle çok zengin bir adam yaşarmış. Adam bir gün rüyasında mezara gireceğini, orada tek başına sıkıntı çekeceğini, malı mülkünün de orada burada çarçur edilip kimseye fayda vermeyeceğini görmüş. Aradan günler, aylar, yıllar geçmiş. Adam yaşlanmış ve yataklara düşmüş. Rüyası bir an olsun aklından çıkmamış. Hikâye bu ya, adam düşünmüş taşınmış evlat, eş, dost ve akrabalarına dönüp kendisiyle birlikte bir gece kabirde kalacak olana bütün malını mülkünü vereceğini buna kimin niyetli olduğunu sormuş. Donup kalmış herkes. Bir tarafta tüm mirası tek başına almak, diğer tarafta kabrin ürpertisi. Velhasıl kimse buna cesaret edememiş. Adam tellal çıkartmış ilan ettirmiş, yine gelen giden olmamış.
Bir zaman sonra adam ölmüş. Vasiyet bırakmış tabii, kendisiyle birlikte mezarda bir gece kalana tüm malının verileceğini. Cenazede cemaatin arasından bir hamal korksa da baya bir yüklü mal veya para vaadini duyunca “ben dururum” demiş. O dönemin noteri olan kadıyı çağırıp kayıt altına almışlar, malın tamamı verilecektir diye.
Hazırlıklar yapılmış. Cenazeyle birlikte hamalı da gömmüşler cenazenin yanına. Havalandırma için gerekli tedbiri de almışlar. Kısa bir süre sonra Münker ve Nekir melekleri gelmişler sorgu için. Demişler; “ölü zaten bizim. O bir yere gidemez. Biz önce canlıdan başlayalım sorguya.” Başlamışlar sorguya; “sen kimsin, dinin ne, kitabın, peygamberin, kıblen neresi derken; sen ne iş yaparsın?” “Hamal, hamallık yaparım.” deyivermiş hamal. “Malının şükrünü eda ettin mi?” demişler. “Malım yoktu ki” demiş. “Ben insanların taşınacak mallarını taşırım. Akşama kadar çalışıp sabaha kadar o kazandıklarımla idare ederdim.” “Neyle taşıyordun o malları” demişler. “Urganım vardı, o urganla taşıyordum” demiş hamal. “Neyle ve nerden aldın o urganı?” diye esas sorgu başlamış ve sabaha kadar devam etmiş. Urganın hesabını verinceye kadar sabah olmuş.
Sabah komşular gelmişler ve mezarı açmışlar. Hamalın beti benzi atık. Saçlar beyazlamış vaziyette. Mezardan çıktığı gibi son surat kaçmaya başlamış. “Ya gel nereye gidiyorsun? Söz verdiğimiz üzere vaat edilen malı vereceğiz” demişler. Hamal; “yok demiş, yok istemem. Ben sabaha kadar bir urganın hesabını veremedim. Sizin o bana vereceğiniz malın hesabını hiç veremem” demiş ve kaçmaya devam etmiş.
Hikâye paylaştığımız birçok yazıda olduğu gibi yorumu sizlere bırakıyorum. Herkesin hesabı kendi urgan sayısına göre değişecek malum. İnşallah, hepimiz yaptığımız işlerin bir gün hesabının verileceğini hatırda çıkarmadan yaşarız. Ve inşallah hesabımızı sağlıklı bir şekilde verebiliriz. Tekrar buluşuncaya kadar sağlıklı ve mutlu kalın, hoşcakalın.