“Çok denedim ama olmadı” diyor yazısının başlığında Mb Genç İstikbal dergisindeki yazısında. Mb kısaltmasını kullanan yazarın bir de kitabı var. “Allah’ını Seven Defanstan Ayrılmasın” isimli. Abone olduğum dergileri zamanında okuyamasam da koyarım bir kenara. Fırsat bulunca da tararım faydalı neler var acaba diye. Yaz mevsimi malum kitap okumak için oldukça uygun bir dönem. Kasım 2014 sayısında buldum bu yazıyı. Ülkemiz gündeminde her daim sıcaklığını koruyabilen ve her zaman kendisine müşteri bulabilen ırka dayalı üstünlük tartışmalarına iyi bir cevap aslında bu yazı. Önemli cümleleri koyulaştırarak istifadenize sunuyorum. Kesip saklanacak bir yazı.
“Ben Kürt değilim. Kürt olmamak için özel bir gayretim olmadı. Arap, Fars, Rus, Rum ya da İngiliz olmamak için de çaba sarf etmişliğim yoktur. Ama Arap, Fars, Rus, Rum ya da İngiliz de değilim. Annemi ve babamı, doğduğum şehri, doğduğum evi de ben seçmedim. Zaten böyle bir seçim yapıldığına da tanık olmuşluğum yoktur.
Ben Türkçe konuşuyorum. Okulda zorunlu İngilizce derslerinde üç beş kelimenin haricinde İngilizce öğrenmemeyi başaranlardanım. Elbette bunu gurur vesilesi yapmıyorum. Yeryüzünde birilerinin İngilizce konuşmasından rahatsızlığım yoktur. Aynı şekilde birilerinin Arapça, birilerinin Kürtçe, birilerinin Gürcüce konuşmasından da rahatsız değilim.
Ben Alevi değilim. Alevi olma ihtiyacı da duymadım. Alevi tanıdıklarım yok değil. Aynı bizim gibi yağmur yağdığında ıslanıyorlar, güneş açtığında ısınıyorlar. Acıktıklarına, susadıklarına, misafirlerine yemek ve su ikram ettiklerine rastlamışlığım da vardır. Beraber oturup çay içmişliğimiz, bir simidi bölüp yemişliğimiz de vardır.
Azerbaycan’a ya da İran’a gitmişliğim yoktur. Bir iki tane de olsa tanıştığım Azeriler de, İranlılar da olmuştur. Bir Almanla, bir Tayvanlıyla, bir Güney Koreli ile tanışmışlığım vardır. Müslüman ya da değil, sünni ya da değil, bütün insanların bir peygamberin torunu olduğuna inanıyorum.
Bir gayrı müslimle oturup konuşmak beni rahatsız etmez. Komşum olsa çorbamı paylaşmaktan imtina etmem. Bir zalimle komşu olmak istemem. Bir zalimle alış veriş yapmak, oturup çay içmek, oturup yemek yemek istemem. Bir zalimle birlikteliğe tahammülüm yüzüne karşı zulmünü ifade edebileceğim kadardır. Bunu da ona en güzel şekilde ifade etmek isterim. Olur ya belki öğüt almasına vesile kılınırım.
Birilerinin Avrupa Birliği tutkusunun olduğunu biliyorum. Birilerinin Avrupa’da, Amerika’da yaşama tutkusunun olduğunu biliyorum.
Tüm ana karaları ve parçalarını Allah yarattı. Ben bu coğrafyada yaşıyorum. Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da, Yemen’de ellerim ceplerimde dolaşmak istiyorum. Bir Kürt’ün, bir Fars’ın bir Arap’ın bu coğrafyada elleri ceplerinde dolaşma hakkı olduğuna inanıyorum. Bir ülkeden diğerine, bir şehirden diğerine gider gibi seyahat eden insanların varlığını biliyorum. İki ülke arasındaki bir sınırı geçmenin, bir evin bir odasından diğer odasına geçmek kadar kolaylaştırılabileceğini biliyorum. Müslüman ülkelerin arasındaki sınırların kalkmasını istiyorum.
Ben Kürt değilim. İran’da yaşayan bir Kürt’ün Türkiye’de, Suriye’de, Irak’ta akrabaları olduğunu biliyorum. Kimse amcasının doğup büyüdüğü ve ezan okunan topraklara pasaportla geçmek zorunda kalmasın istiyorum. Birilerinin bunun mümkün olmadığını söylediğini biliyorum. Ben de aksine bunun mümkün olacağına inanıyorum.
Ben Arap değilim. Arapları zenci zannedenlerden ya da Betty Mahmoody’nin “Kızım Olmadan Asla” adlı romanından uyarlanan filmi izlerken galeyana gelip İranlılar için “pis Araplar” diyen demografi şarlatanlarından da değilim.
Mardin’de yaşayan bir Arap’ın İstanbul’a da, Şam’a da meftun olduğunu biliyorum. Ayrıca bütün zencilerin kemiklerinin beyaz olduğuna dair yazmışlığım da vardır. Ben bir Müslüman’ım. Müslüman olsun ya da olmasın tüm insanlarla barış içerisinde birlikte yaşamanın gayretindeyim. Son sözüm budur. Çoğunluk gibi düşünmeyi çok denedim ama olmuyor.”
Yeni yazılarda buluşuncaya kadar sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.