Yönetmek ve yönetilmek insan ile birlikte ayrılmaz kavramlardandır. Hangi kademede olursa olsun yöneticilik önemli sorumlulukları olan bir görevdir. Bazı dönemlerde yönetilenler tarafından aranmasa da yöneticinin her koşulda asla ihmal etmemesi gereken temel esaslar vardır. Adaletli olmak, aldatmamak ve kararları istişare ile almak bu esaslardan bazılarıdır. Yöneticilerin seçiminde yetkisi bulunanlar yönetici olacak kişilerde bu vasıfları mutlaka aramalıdır. Günümüzde, ister gönüllü kuruluşlar ister resmi kurumlar olsun yöneticiliğin gerektirdiği vasıfları taşımayanlar bir yolunu bulup yönetim kademelerine gelebiliyor. Tabi ki bu tür kişilerin bu kademelerde verdiği zararların faturası da ağır oluyor maalesef. Bariz örneklerini etrafımızda yaşamakta olduğumuz için ayrıntıya girmiyorum.
Edebiyatımızın usta şairlerinden Ziya Paşa çoğu özlü sözler haline gelmiş beyitleriyle meşhurdur. Yaklaşık 150 yıl öncesinde, birinci paragrafta bahsettiğimiz, yöneticiliğe ilişkin yazdıklarının günümüzde de geçerli olması gerçekten dikkat çekicidir. Mesela; “Yüksek mevkilere erişebilmek için dostlarını çekiştirmek moda oldu; eskiden bu tür çirkinlikleri bilmezdik, bu çeşit hüner ve beceriler yeni çıktı” olarak günümüz ifadeleriyle açıklanan “İkbâl için ahbâbı siâyet yeni çıktı, Bilmez idik evvel bu dirâyet yeni çıktı” ve “Gerçi eskiden de doğruyu söyleyenlerden nefret edilirdi ama hainlere saygı göstermek, onları koruyup kollamak, onların emirlerine uymak yeni çıktı” anlamına gelen “Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi, Hâinlere amma ki riâyet yeni çıktı” beyitleri oldukça düşündürücüdür.
Atanmış ya da seçilmiş yöneticilerden özellikle bir şekilde (!) göreve gelmiş olanlar; sorumluluklarının farkında olmadıkları, görevlerinde adaletsiz davrandıkları ve ihanet ettikleri gibi kendisine yetki, görev ve sorumluluklarını hatırlatanlardan da nedense rahatsız olurlar. Zamanla bunu bir linç hatta imha hareketine dönüştürenleri bile çıkar. Kendilerini her koşulda övenleri de hep yanlarında görmek isterler. Bu zihniyete sahip olanlardan ‘gittikleri yolun yanlış olduğunu bilenleri’ zaman, yer ve konjonktür değişiklikleriyle paçayı kurtaracaklarını zannederler. Uyanık geçinen berberden farkları yoktur aslında. Herkesin her şeyden haberdar olduğunu ancak çeşitli saiklerle ses çıkarmadığını düşünememektedir. Bunu anladığında iş işten geçmiş olacak hâlbuki. Uyanık berberi sorarsanız da, buyurun okuyun.
Vakti zamanında uyanıklığı ile övünen bir berber varmış. Canı sıkıldıkça mahallenin çocuklarını yanına çağırıp onlarla dalga geçermiş. Çocuklardan bir tanesini sık sık çağırır olmuş yanına. Yine günlerden bir gün, sık sık yaptığı gibi, bir müşterisine şirinlik olsun diye çocuğu göstermiş ve müşterisine dönüp;
– “Şimdi gelecek olan çocuk var ya, dünyanın en salak çocuğu! İzle şimdi!” demiş. Ani bir el hareketiyle çocuğu yanına çağırmış. Bir elinde 1 TL diğer elinde 5 TL çocuğa uzatarak;
-“Hangisini istiyorsun?” demiş. Çocuk 1 TL’yi alıp çıkmış. Berber müşterisine dönerek;
-“Gördün mü, hiç değişmez bu tam bir aptal” demiş. Daha sonra müşterisi tıraşı bitip dışarı çıktığında 100 metre ileride dondurma yiyen çocukla karşılaşmış. Çocuğa neden 5 TL yerine 1 TL aldığını sormuş. Çocuk da dondurmasını yalayarak adama cevap vermiş;
“Ben o 5 TL’yi aldığım gün bu oyun biter.”
Ziya Paşa ile bitirelim.
“En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun,
Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın”
Yeni yazılarda güzel konularla buluşabilmek temennileriyle, sağlıklı ve huzurlu kalın, hoşcakalın.