Bir başkadır benim memleketim. Aytekin Alpman’ın seslendirdiği bu şarkının sözlerinde olduğu gibi gerçekten bambaşka, eşi benzeri her açıdan olmayan bir ülkede yaşıyoruz. Geçtiğimiz hafta, İstanbul’da Gezi Parkı’na ağaçların kesilerek alışveriş merkezi yapılması girişimini protesto ile başlayan ve hala devam eden olayları göz önüne aldığımızda farklı bir memlekette yaşadığımız sizce de açık bir şekilde ortada değil mi? Gösteriler, polis tomaları, biber gazı, çapulcu, vandalizm, sandık, Türk baharı, özür krizi derken memleket sathında bir hareketlilik aldı başını gidiyor. Ne zamana kadar sürer, sonu nereye varır bilinmez ama yaz tatili öncesi taraflılıklar bilendi, heyecanlar tazelendi, gazlar alındı. En azından sonbahara kadar herkes rahatça köşesine çekilebilir. Bizde, birçoklarında şaşkınlık oluştursa da, bu tarzı artık ezberledik. Ağaçların arkasında kimler olduğunu da gayet iyi biliyoruz.
Amerika, Almanya ve Rusya’dan gelen açıklamalarla dünyanın gündemine giren olaylara isim vermekte zorlanıyoruz. Kimilerine göre direniş, kimilerine göre devlete kalkışma. Dahası; eylem, provokasyon, protesto, mücadele, tahrik… Herkes görüşüne ve durduğu yere göre beğensin, istediğini alsın der gibi. Tali amaçlarından birisi de bu zaten organizasyonun. Bir taraf polisin şiddet kullandığını, diğer tarafta polisin sabrettiğini. Bir taraf dertlerinin ağaçlar olduğu diğer taraf ise Ergenekon tertibi olduğu. Bir tarafa göre eylemciler ağaçları söküyor, cami basıyor derken diğer tarafa göre ise bunlar eylemi sabote etmek isteyen ajanların işi. Bir tarafa göre bu olaylar iktidara karşı olanları güçlendiriyor. Diğer tarafa göre ise iktidar partisine yarıyor. Bir tarafa göre eylemciler ayyaş ve çapulcu, öbürüne göre ise demokrasi ve özgürlük kahramanları. Bir tarafa göre hükümet haklı, diğer tarafa göre ise muhalefet haklı. Uzatmayalım, devam edip gidiyor aykırılıklar, ayrıştırıcılıklar. Facebook ve Twitter’dan da taraflarca yüzlercesi çoğaltılarak, abartılarak ve ajite edilerek destekleniyor. Geniş bilgi için uç noktaların yayın organlarına, örneğin Cumhuriyet ve Vakit gazetelerine ya da benzerlerine bakabilirsiniz. Yıllarca sağ sol ayrımı şeklinde uygulanarak bugünlere getirilen, son yıllarda ise ambalaj değiştirtilip, 2010 yılında yapılan referandum ile birlikte doruğa çıkartılan modelin 2013 versiyonu.
Taraf olmanın zorunlu olduğu, hayata ve olaylara parti, ideoloji ve cemaat penceresinden bakmanın kaçınılmaz hale getirildiği sistemde bu ve benzeri olayların ardı arkası kesilmeyecektir. Hiç bir şekilde hakkı ve adaleti gözetmeyen, sadece isimleri değiştirerek zulmünü sürdüren sistemin bekası için kitlelere oyalanacak gündem bir şekilde sunulmaya devam edecektir. Bugünkü olaylara bu düzlemde kısaca bakarsak; sokakta yapılacaklarla ülke yönetimi değişmeyeceği gibi, bir kısım protestolarla insanlar doğuştan gelen haklarını kaybetmezler. Kamunun mallarına zarar vererek hak aramak ne kadar saçma ise, her eleştiriye sandığı işaret ederek cevap vermekte aynı ölçüde saçmadır. Kaldı ki, bu sandıklardan çıkan; bu yüzyılın başından beri çıkarılması önceden planlananlardır. Demokrasi örneği değil demokratur örneğidir. Bu paragrafın başında ifade ettiğimiz modelin en başarılı şekilde sahnelenen bölümüdür. Olaylar harita değişikliği için düğmeye basanların provalarıdır. Milletin hassasiyetlerini en hassas şekilde ölçerek büyük projeleri için en uygun aracı belirleme çalışmalarından sadece birisidir.
Bitirirken söyleyeyim. İlginçtir, bu meşhur memleketim şarkısı da bize ait değilmiş. Dört ayrı versiyonu bulunan ve bazı özel günlerde mutlaka çalınan memleketim şarkısı Yahudi halk şarkısının Türkçe uyarlamasıymış. İddialara göre; orijinalinin içinde vatan, bayrak kavramları yer almadığı gibi, aslında bir İsrail şarkısının aranjmanı olan şarkının bir zamanlar TRT’de çok çalınarak, milli şarkı diye topluma yutturulduğu ileri sürülüyor. Yorum yok! Haftaya daha güzel konularla tekrar buluşuncaya kadar sağlıklı, mutlu ve huzurlu kalın, hoşcakalın.