Depremi sadece yaşayarak hatırlayabiliyoruz. Bu gerçeği son yaşadıklarımız ile bir kez daha tecrübe ettik. En riskli deprem bölgelerinden birisi olan ilçemiz Fethiye birkaç gündür çok sayıda gerçekleşen depremler ile sallanıyor. Altı şiddetindeki yaşadığımız depremin kısa süreli olması ve derinliğinin fazla olması büyük bir facianın yaşanmamasında etkili oldu. Merkez üssü Ölüdeniz açıkları olan depremin yeraltında hangi etkileri oluşturduğu ya da oluşturacağı ise bilinmiyor. 1957’de büyük ve yıkıcı bir deprem yaşamış bölge halkımız, doğal olarak endişeli bir şekilde bekliyor. Deprem konusunda bir şeyler söyleyebilmek için o konuda yeterli ve sağlıklı bilgiye sahip olmak gerekir. Yoksa rastgele değerlendirmeler bilhassa basın yoluyla yapıldığı takdirde insanları gereksiz tedirginliğe ve endişeye sevk edecektir. Gelin olması gerekeni yapalım ve bundan birkaç ay önce bu bölgede olası depremlerin olabileceğine işaret etmiş Prof. Dr. Ahmet Ercan’ın sitesindeki yorumlarına bakalım.
“Türkiye’deki deprem kuşaklarına ilişkin açıklamalarımda Fethiye’de 7 büyüklüğünde deprem olacağını öngörmüştüm. Van depreminden sonra bu bölgede gerilmelerin biriktiğini, depreme gebe olduğunu Aralık 2011’deki Fethiye toplantısında belirtmiştim. Yerin çekirdeğindeki yalpalanmalar nedeniyle tüm yeryüzünde depremler 2013 yılına dek artarak sürecektir. Bu bölge 42 yıldır gerilmekteydi. Yakın geçmişte, son bir ayda, Teke Yarımadasında küçüklü büyüklü yaklaşık 200 sarsıntı oluşurken 5 Haziran’da Marmaris 4.6, 9 Haziran’da Muğla Köyceğiz 4.2 büyüklüğünde küçük depremler olmuştu. 6,1 büyüklüğündeki depremden sonra, Ölüdeniz açıklarında; 4.3, 4.9, 4.7, 3.6, 3.3, 3.7, 3.4 büyüklüğünde 7 artçı deprem oluşmuştur. Artçı depremlerin 3 yedil sürmesi beklenir. Artçı depremlerin büyüklükleri 4 ile 5,5 arası olabilir. Bunun bir ana deprem olduğu kanısındayım. O nedenle ardından daha büyük deprem beklemiyorum. Batı, Orta, Doğu Akdeniz’i geren güçler, güneydeki Afrika Anakarasının kuzeye doğru yürüyüşüdür. 10 milyon yıldır yılda 3 cm tezlikle, Güney Ege Yayı boyunca Anadolu, Ege Denizi, Pelepones altına dalan, dalma batma kuşağı üzerinde bugünkü deprem olmuştur. Bu bölgede çok sayıda kırık vardır. Teke Yarımadasının deprem üretebilirliği 7,2’lere ulaşabilir. Güney Ege’de Rodos Adası’ndan çıkarak Fethiye’ye ulaşan, buradan da Burdur-Isparta’ya dek giden Gölhisar Kırığı da devingendir. Güney Ege yeryüzünün en sık deprem üreten bölgelerinden birisi, olup en derin depremler 150 km’ye dek varabilir. Geçmişte burada oluşan depremlerde süpürtü dalgaları, yanardağ oluşumları da gözlenmiştir. Fethiye’de 5 ay önce verdiğim konuşmada, böyle bir deprem beklendiğimi söylemiştim. Fethiye’de aşağı yukarı 40 yıldır bir deprem olmuyordu. Fethiye her zaman bizim deprem beklediğimiz bir yerdir. Deprem süresini doldurmuştu. Fethiye’de beklenen deprem daha büyüktür.” Bu cümlelerle durumu özetleyen Ercan son bölümde ise daha ilginç bir şey söylüyor;
“Bölgedeki gezginci kolunun (turizm sektörünün) etkilenmemesi için, uzmanların açıklamalarına özen göstermesi gerekir. Türkiye 25 milyar dolarlık gezginci gelirinin 18 milyarı bu bölgeden gelmektedir. Özellikle Yunanistan Türkiye’den gezginci kaçırmak için bu depremi kullanabilir. Herkes işine dönsün, olağan yaşamlarını sürdürsünler.”
Son paragrafına katılmadığım uzmanın görüşünün ardından şimdi soruyu sorayım ve cevabımı paylaşayım. Peki, ne olacak ve ne yapacağız? Depremin ne zaman olacağını bilmek günümüz teknolojisine rağmen mümkün değildir ve asla da mümkün olmayacaktır. Bunun nedeni ise takdirdir. Yani; yaratanın çizdiği ilahi sınırdır. İnsanın yapacağı ise takdire uygun tedbirdir. Yazımızın başlığı anlatmak istediğimiz durumun bir anlamda özetidir. Takdir ile tedbir arasındaki çizgiyi takip edeceğiz. Ne tedbirsiz bir teslimiyet, ne de ilahi takdiri yok sayan bir emniyet şeridi. Olanın değil olması gerekenin farkına varabilmek. Dünümüzü bugünümüzü ve yarınımızı aklı selim bir şekilde sorgulayabilmek. Günümüzde fazlaca ihmal ettiğimiz ilahi takdire dönerek bitirelim yazımızı. Allah bizi başaramayacağımız imtihanlarla sınamasın inşallah. Hala nefes alıp veriyor ve aklediyorsak; bize hayatı ve olayları doğru okuma ve gereğini yapma şuuru versin. Ve inşallah sonumuzu hayreylesin. Yeniden buluşuncaya kadar kadar hoşcakalın.