Eleştirme ve Eleştirilme

yeni köşe yazısı

Sanal Ortam köşemizde, yeni bir yazı ile tekrar birlikteyiz. Takip eden tüm okuyucularımıza teşekkür ediyorum. Çoğunlukla toplumsal yaşama dair konuları paylaşmaya çalışıyorum. Hepimiz bir şekilde hayatın bir köşesinde tutunmaya çalışıyoruz. İçinde yaşadığımız topluma dair bir şeyleri kendi penceremizden değerlendiriyoruz. Elbette gayretimiz olumlu bir ufuk oluşturabilmektir. İçinde yaşadığımız toplum dedik ya, gelin bu kez, farkında olmadan yaptığımız eleştiri kültürümüze projektör tutalım. Eleştiri derken elbette acımasız olanları ön sıralara alıyoruz. Uzman olmadığımız konularda yaptıklarımızı söylüyoruz. Aynı zaman dilimleri içinde, bazen bir bakan, bir mühendis, bir üst düzey yönetici, bir spor adamı, bir dini otorite ya da bir doktor gibi ahkâm kesiyoruz. Bazen de bir yargıç gibi hemen mahkûm ediveriyoruz. Peki, eleştiri yapmayacak mıyız? Elbette yapacağız ama en uygun şekilde, konuya hâkim olduğumuz kadar ve bilgimiz ölçüsünde.

Aslında bu ne demek istediğimizi anlatan güzel bir hikâye var. Belki daha önce okudunuz. Öyle bile olsa tekrar okuyalım ve eleştirinin boyutlarını birlikte görelim. Hindistan’da çok ünlü Ranga Guru adında bir ressam varmış. Herkes bu ressamın yaptığı resimleri beğenirmiş. Bu ressam aynı zamanda öğrenci yetiştirmekteymiş. İyi öğrencilerinden birisi olan Raciçi eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak hocası Ranga Guru’ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş. Ranga Guru; “Sen artık ressam sayılırsın Racaçi, bundan sonra senin resmini halk değerlendirecek” diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını söylemiş. Raciçi çıkıp gitmiş ve vakit geçirmeden hocasının söylediğini yerine getirmiş. Resmi şehrin kalabalık bir meydanına bırakmış yanında bir kırmızı kalem ve bir kısa not ile. Birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde ve neredeyse görünmüyor. Çok üzülmüş tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki. Alıp resmi Ranga Guru’ya götürmüş ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş. Ranga Guru üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Raciçi yeniden yapmış resmi ve yine hocası Ranga Guru’ya götürmüş. Hocası resmi tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş. Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte… Ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile birlikte. Raciçi denileni yapmış. Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da, boyalar da kullanılmamış… Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru’ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış. Ranga Guru başlamış anlatamaya. “Sevgili Raciçi, sen ilk durumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşabileceğini gördün. Hayatında hiç resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı. Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi. Sevgili Raciçi, mesleğinde usta olman yetmez, bilge de olmalısın. Emeğinin karşılığını ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Onlara göre senin emeğinin hiç bir değeri yoktur. Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma.”

Hem eleştiri yaparken, hem de eleştirildiğimiz zaman hatırlamak gereken bir hikâye diye düşünüyorum. Siz ne dersiniz? Yeni konularla tekrar buluşuncaya kadar sağlıcakla kalın, hoşcakalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Yukarı Çık