İnanç Sistemleri ve Akıl

İnandığı gibi yaşayamayanlar yaşadığı gibi inanmaya başlarlar. Bu söz, ilk duyduğumdan beri etkilemiştir beni. Gerçekten inançları hayata geçirmek kolay değildir. İnsanlığın varoluşundan beri yaşanan anlaşmazlıkların, kavgaların ve hatta savaşların sebebi aslında bir bakıma inançlardır. İnsan yaşamı boyunca kararlar verir. Bu kararları verirken inandığı kabul ettiği düşünce yapıları etkili olur.

Bu ilk paragrafa bakıp da din konusunda bir şeyler yazacağımı düşünmüş olabilirsiniz. Evet, ama bir köşe yazısında olabilecek kadar kısa olacak. İlçemiz birçok açıdan önemli olduğu gibi dini açıdan da farklı bir yer. Elime geçen, Hıristiyanlık propagandası yapmak amacıyla basılmış kitap ve broşürlerden bahsetmek istiyorum. Fethiye, bir Hatay kadar olmasa da dini inanışlar bakımından çok çeşitlilik arz eden bir görüntüye sahip. Doğal olarak ta misyonerlik açısından da yoğun ilgi gören bir bölge. Çok kaliteli baskıya sahip dokümanlar ve cazip imkânlarla ilköğretim öğrencilerine kadar geniş bir hedef kitleye sahipler. Bu işin en dikkat çeken kısmı ise gizlilik. Bu konuda taviz verilmiyor.  Başta dediğim gibi ayrıntılı enine boyuna mevzuyu değerlendirmeyeceğim. Dikkatimi çeken bir iki hususu dile getireceğim. Bu işlerle meşgul olanlar acaba dağıttıklarını kendileri okumuyor mu? Renkli broşürün bir tarafında yazılmış sorulardan biri; “ölünce bize ne oluyor?” Cevaben de kısaca insan ölünce yok olur denilmiş. Aynı broşürün diğer yüzünde ise; “ölüler için ümit var mı?” sorusuna ölen insanların çoğu diriltilecek cevabı verilmiş. Daha başlangıçta böyle bariz çelişkiye sahip bir sistemi incelemeye bile gerek yok. Özetle iki konuya ağırlık veriyorlar. Birincisi; “ölümden sonra her şey bitiyor, yiyin için yaşayın keyfinize bakın” algısını oluşturmak. Diğeri de, “dinler arası diyalog var, olması gerek” saptırması ile bilinçaltında birden fazla dinin olduğu ve hatta yaşaması en kolay olanın seçilebileceği vurgusu. Elbette, kimsenin inanç sistemini ve din anlayışını yorumlayacak değiliz. Ancak; çarpıtma, yanlış bilgi verme ve aldatma yaparak ortaya konanları mercek altına alacağız. Gayri meşru amaç ve hedeflerine bu tür işleri malzeme yapanların uydurduğu inanç sistemlerine dikkat çekeceğiz.

Sonuç olarak; budizmden şamanizme bütün izmler ve tahrif edilmiş eski dinler peygamberimiz Hz. Muhammed’in gelmesi ile hükmünü kaybetmiştir. Allah katında kıyamete kadar tek din İslam’dır. Tek olanın arası olmaz. Başkaca ihdas edilen şeylerin sahibi onu ihdas edenlerdir. Daha sonra ayrıntılı değinmek üzere bir hikâye ile bitirelim.

Bir gün, bir karınca bir kâğıdın üzerinde duran kale­mi görür. Kalemin nasıl yazı yazdığını görünce ona hayran kalır. Gidip diğer karıncalara “Kalem, kâğıdı fesleğen, susam ve gül bahçeleri haline getirdi.” diye marife­tini anlatır. Bunun üzerine ikinci karınca; “’Hayır! O resimleri çizen, kâğıdı gül bahçelerine çeviren kalem değil, onu tutan parmaklardır, kalem sadece bir araç.” der. Üçüncü karınca söze karışır. “Hayır, ikinizde bilemediniz! Bütün bu güzellikleri gerçekleştiren koldur; ancak parmaklar onun gücüyle kalemi, kavrayıp süsler meydana getirdi” der. Bu işin doğrusunu öğrenmek için yaşlı bir karıncaya başvururlar. Yaşlı karınca da şöyle der; “Tüm bu yetenekleri sergileyen sadece beden değildir. Aslında beden uykudadır ve ölüdür. Beden elbise ve sopa gibidir, can olmadan, akıl olmadan oynamaz. Bu süsleri ve nakışları, akıldan ve candan başkası yapamaz.” O karınca da canın, aklın ve bedenin bir sahibi olmadan var olamayacağını, düşünememiştir. Aklın sahibinin aklın hesabını sormasının aklın gereği olduğunu akıl etmek zor değildir. Yeniden buluşuncaya kadar mutlu kalın, hoşcakalın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Yukarı Çık