İstemenin Sırrına Erin

Kitap okumak için, vakit açısından bol fırsatlarımızın olduğu bir dönemdeyiz. Yoğun çalışanları tenzih ederim. Yaz mevsimi ve mübarek Ramazan ayı birlikte olunca birçok insan tatilini bu zaman dilimine göre ayarladı. Kitap okumanın aslında vakti saati olmaz. Bizim ülke olarak, eksikleri çok olan bir toplum olarak mecburen her gün okumamız gerekiyor. En az bir saat mutlaka okumalı, en az yarım saat gazete ve dergilere göz atmalıyız diye düşünüyorum. Okumanın gerekliliği üzerine sık sık yazıyoruz. Ara ara kitap tanıtımlarına yer veriyoruz. Bu yazımızı da yine bir kitaba ayıralım.

Yazarını üniversite yıllarından hatırlıyorum. O dönem konferans ve seminerler veriyordu. Orijinal makaleleri vardı yetenek.com isimli bir sitede yayınlanan. Sonraki yıllarda çok takip edememiştim Muhammed Bozdağ’ı. Geçtiğimiz ay Yalova dönüşü Afyonkarahisar kavşağında bulunan meşhur bir dinlenme tesisinde kitabı tesadüfen gördüm. İstemenin Esrarı. Yakın zamanda bu tarz bir gelişim kitabı da okuyamamıştım. Yakamoz yayınlarından çıkmış, 229 sayfa ve 155. Baskıya ulaşmış kitabı severek okudum. İnsanın maddi boyutunun aksine manevi boyutunu geliştirmeyi hedefleyen kitabın vurgusu; dua ve duaların kabul edilmesini sağlayacak incelikler üzerine yapılmış. Dr. Muhammed Bozdağ’ın bu kitabın yanı sıra, Sevgi Zekâsı, Düşün ve Başar, Sonsuzluk Yolculuğu ve Ruhsal Zekâ isimli kitapları mevcut.

Genelde zor durumlarda kaldığımız zaman başvurduğumuz dua konusunu farklı bir bakış ile ele alan eserin başlıkları; giriş, istemenin özellikleri, isteklerin ret sebepleri, isteklerin kabul sebepleri ve örnek isteyişler. Kitaptan ilginç ve faydalı olabilecek bölümleri paylaşalım.

“Bazıları duayı küçümseyip salt çalışmaya odaklanır. Oysa çalışmak da duanın türlerindendir. Dahası, duayla çalışan, toprağa çekirdek ekene; duasız çalışan ise toprağa çakıl taşı ekene benzer. Dua, ekilen çekirdeğin içindeki gelişip serpilme arzusudur. Her ağaç kendi çekirdeğinde, her insan da kendi kalbinde gizlidir. Dua ve çaba birbirinin kardeşidir. Bir kanadınızla hakkıyla ister, diğer kanadınızla hikmetli çalışırsanız zirvelere uçarsınız. Yoksa tek kanatla çevrenizde çırpınıp durursunuz.

Bir şey bilmeyen, ama çok şeyi öğrenebilecek potansiyele sahip birer beyinle gönderildik yeryüzüne. Dünya hayatına birer insan çekirdeği halinde ekildik. Bizler yeryüzünün en aziz ama en aciz canlılarıyız. Bir arı peteğinden çıkar çıkmaz yürüyüp çalışabiliyor ve beslenebiliyorken, bizim uzun aylarımız çığlıklar atmakla geçiyor. Yürümeyi, konuşmayı, düşünmeyi, öğrenmeyi ve öğretmeyi, doğduktan yıllar sonra başarabiliyoruz.

Güç, bileğinizde ya da beyninizde değildir; güç Şefkatli Sahib’inize yönelen çaresizliğinizde, kalbinizin temizliğinde ve isteklerinizin içten olmasında gizlidir.

Şimdiye kadar hiç cumhurbaşkanının kapısını çaldınız mı? Neden? Cumhurbaşkanına fikrinizi söylemek hoşunuza gitmez miydi? Yoksa haddinizi aşacağınızı mı düşündünüz? Peki, cumhurbaşkanı sizi telefonla aradı mı veya elçileriyle size selam gönderdi mi? Siz şimdiye kadar Evren Saltanatının Sultanı’nın kapısını çaldınız mı? Uzaklarda değil, tam içinizde bir dua telefonu bırakmadı mı? O, yedi gün yirmi dört saat sizi cevaplamaya hazır beklemedi mi? Sizi uyutup uyandırmadı mı, yarattığı gıdalarla yedirip içirmedi mi? Kalbinizi beyninizi çalıştırmadı mı? Sarayında rahat ağırlanasınız diye, asilik etmediğiniz sürece size gönlünüzün huzuru olan eşler, evlatlar, işler, aşlar bağışlamadı mı? Bu dünyada gülleri, bülbülleri bile sizin kadar nazlanmadı!

Nice insan, şimdi altında inlediği mahrumiyetler yüzünden, asırlar sonra sevinç çığlıkları koparacak. Hatırlıyorsunuzdur; Amerikalılar uzay mekiği Challenger ile birlikte uzaya uçacak yedi astronotu seçeceklerdi. On bir bin aday birbirleriyle yarıştı. Hepsinin de kalbi o mekikte uzaya uçabilmek için çarpıyordu. Adaylardan sadece yedisi başarabildi. Diğerleri kaybetmenin üzüntüsünü yaşadı. 1986 yılında o mekik onuncu kez uzaya fırlatıldıktan saniyeler sonra, dünyanın gözleri önünde patladı. Yedi astronotun vücudu uzay boşluğunda kayboldu. Mekiğe binemedikleri için üzülenlerin, o patlama anında neler hissettiklerini düşünüyorsunuz?

Hayatta bin bir çeşit rol yaratıldı ve herkes bu rollerden birisini omuzlayacak. Evren sinemasındaki her insan, bir başrol oyuncusudur. Evrende rollerin üstünlüğü veya önemsizliği yoktur; rolleri iyi veya kötü oynamak vardır. Ölçülerimiz, çürümeye hazırlanan basit ve geçici dünyanın değerlerine göre şekillenmemelidir. Bizler sonsuzluk yolcularıyız.”

Kitabın satır aralarından seçtiğimiz bölümleri paylaştık. Kitapçılardan ya da internetten temin ederek okursanız faydasını göreceksiniz. Yeni yazılarda buluşuncaya kadar sağlıklı mutlu ve huzurlu kalın, hoşcakalın.

 

*** Mübarek Ramazan Bayramınızı, Fethiye halkı, ülkemiz ve insanlığın tümü için hayırlara vesile olması duasıyla tebrik ediyorum. Bayramların ruhuna uygun olarak, küslüklerin bitmesini, imkânsızmış zannedilen barışmaların gelmesini temenni ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Yukarı Çık