Gerçek Fethiye gazetesinde her hafta sizlerle farklı konuları paylaşmaya devam ediyoruz. Zaman zaman gündemdeki mevzuları masaya yatırırken bazen da sıra dışı konuları köşemize taşıyoruz. Bugün, kısa, düşündürücü, orijinal biri dışarıdan biri bizden iki hikâyeyi sunup bitiriyorum.
İlk hikâyemiz memleketten uzaklarda geçiyor. Amerika’da ünlü bir avukatın kaybettiği tek dava anlatılıyor. Ünlü bir futbolcu karısını öldürmekle suçlanıyor. Futbolcu yakalanmıştır. Ama karısının cesedi ortada yoktur. Futbolcu sanık sandalyesinde oturmaktadır. Kucak dolusu parayla tuttuğu başarılı avukatı jüriyi ikna etmeye uğraşıyor. “Sayın jüri üyeleri, müvekkilimin suçsuz olduğuna yürekten inanıyorum. Buna az sonra sizler de inanacaksınız. Neden mi? Bakın, şimdi 1′ den 10′ a kadar sayacağım ve müvekkilimin öldürdüğü iddia edilen karisi bu kapıdan içeri girecek… 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10…” Bütün jüri kapıya döner. Kimse girmez içeri. Avukat bir savunma dâhisidir, öldürücü hamlesini yapar; “Bakın, siz de kadının öldüğüne inanmıyorsunuz. Çünkü hepiniz içeri girecek diye kapıya baktınız. İşte kararı buna göre vermenizi talep ediyorum.” Ancak jüri ünlü futbolcuyu suçlu bulduğunu bildirir ve dava bu şekilde sonuçlanır.
Mahkeme çıkışında avukat, bayan jüri başkanına yaklaşır; “10’a kadar saydığımda siz de diğer üyeler gibi kapıya bakmıştınız. Buna rağmen neden böyle bir karara imza attınız?” “Doğru” der, jüri başkanı; “Ben de kapıya baktım, ama müvekkiliniz kapıya bakmadı.”
İkinci hikâyemiz, bizim meşhur Nasreddin Hocamızdan. Akşehir’de kadılık vazifesini yürütürken karşısına iki adam çıkar. Birisi öteden beri cimriliği ile tanınmış bir aşçıdır. Öbürü ise fakir mi fakir bir adamcağız. Aşçı sözü alır, “Hocam bu adamdan davacıyım ben. Dükkânın önünde fasulye pişiriyordum. Tencerenin kenarında buğusu çıkıyordu yemeğin. Bu adam elinde bir somunla geldi. Kopardığı lokmaları yemeğin buğusuna tutup başladı atıştırmaya. Nihayet koca bir ekmeği bitirdi. Ondan fasulye buğusunun ücretini istedim, vermedi.”
Hoca anlatılanları dikkatle dinledikten sonra fakire dönüp: “Doğru mu bunlar?” diye sormuş:
“Evet” demiş, fakir adam. “Öyleyse para kesesini çıkar bakalım.” Zavallı fakir kadı efendiye karşı gelememiş. İçinde üç beş akçe bulunan kesesini hocaya uzatmış. Bu sefer aşçıyı çağırmış yanına. Keseyi kulağına yaklaştırarak şıngırdatmaya başlamış. Sonra da, “Haydi, aldın işte alacağını” demiş. Aşçı, nasıl olur diye düşünürken şaşkınlığını belli etmiş. “Paramı vermediniz henüz!” Hoca cevap vermiş; “Fazla uzatma, yemeğin buğusunu satan paranın da sesini alır elbet.”
Yorumu sizlere bırakarak bitiriyorum. Yeni yazılarda farklı konu ve mesajlarla buluşuncaya kadar sağlık ve mutlulukla kalın, hoşcakalın.