Yaz geldi. Tatil kelimesiyle özdeşleşen ya da özdeşleştirilen bu mevsim, diğer zamanlardaki koşuşturmaların azaldığı ve daha çok ‘boş’ dediğimiz zamanın olduğu bir dönem. Sıcakların da bastırmasıyla çoğumuz yaylaya giderken denizi tercih edenlerde çoğunlukta. Esnaf olup işlerinin başında olanları da unutmamak lazım. Peki yazı, nasıl değerlendirmek lazım diye sorarsak, ne cevap verirsiniz? Farklı farklı cevaplarınızı duyar gibiyim. Elbette herkes dilediği gibi değerlendirecek tatilini. Bir sözümüz yok. Ancak, gelin hep birlikte bu yaz ortak bir şey daha yapalım. Kitap okuyalım. Okuyanlar bu cümleme tebessüm edeceklerdir. Tereciye tere satmaya çalışmak aklımdan bile geçmez. Başta şahsım gibi, işlerinin yoğunluğundan okuma fırsatı bulamayanlarla birlikte bu konuda türlü türlü mazeretleri sıralayanlarla paylaşmak istiyorum bu temenniyi. Çok var da bir iki tanesi ile sınırlayalım meşhur mazeretlerimizi. Sıcakta kitap okunmuyor mazereti akşam ve gece serinliğinde geçersiz kalıyor. Kitap yok mazereti zaten artık kullanılmıyor günümüzde bu kadar kitapçının ve internetten kitap siparişinin yapılabildiği bir dönemde. Ha, ne okuyalım derseniz işte o zaman bunu birkaç yazıda tartışalım derim.
Herkesin amacına, zevkine ve idealine göre okuyacağı kitaplar mutlaka vardır. Asıl olan bir an önce alıp başlamak. Gerisi geliyor. Bugün sizlerle bir kitabı paylaşmak istiyorum. İl dışına çıktığım zaman özellikle Ankara’ya uğradığımda mutlaka kitapevlerine gider, yeni çıkan kitapları inceler ve birkaç tane kitapla dönerim. Kitaplığıma yine böyle bir ziyaret sonrası katılmış bir kitap var elimde. ‘60’lar hikâye, 70’ler terane, 80’ler şahane’ ismini taşıyan Muharrem Kaşıtoğlu tarafından yazılmış kitap Bir Harf yayınlarından çıkmış 2004 yılı basımı ve 4. baskısı. 80 yılların sembolü olmuş her şey var kitapta. Şehirlerarası telefon bağlatma, televizyon regülatörleri, o dönemin televizyon reklamları, gazoz kapakları, siyah önlük beyaz yaka, esem ve mekap spor ayakkabıları, he-man, kara şimşek. O dönemin meşhur şarkıları, sanatçıları, olayları ve kahramanları. Ben kitabı anlatmayayım isterseniz ama yazarın satırlarından paylaşalım kitabın ne anlattığını; Bazen gülümseyerek, bazen hüzünlenerek hatırladığımız, o 80`ler, bizim 80`lerimiz. Issız bir adaya düşsen yanına alaciağın üç şey nedir?` efsane sorulu cicili bicili anket defterleri.. Breyk, breyk, breyk arkadaş arıyorum, arkadaş` nidalarının yükseldiği uzun antenli izbe telsiz odaları.. Kız, erkek hepimizin hayran olduğu Harbi Süpermen Mark Gayvır. Bir bilmecem var çocuklar…, `Mintaks`la canım mintaks`la…` diye başlayan unutulmaz reklamlar. Elleri ve kolları oluşturun. Bacakları ve gövdeyi oluşturun. Ben de gövdeyi oluşturacağım! Voltran, Voltran, Voltran…` ya da `Güç bende artık…` nidalarıyla başlayan maceralar. Olmazsa olmaz kıyafetlerimiz… Amerikan Rugby oyuncularına özendiğimiz kuş yuvası modundaki vatkalı omuzlarımız, şetland kazaklarımız ve şalvar kotlarımız. Haydi elinizde kitabınız yavaşça müzik bölümüne ilerleyin. Maykıl Ceksın, Madonna ya da belki Modern Talking`i bulan ve kendinizi çocukluğunuz ve ilkgençliğinizin kollarına bırakın. Hatıraları birlikte paylaşalım, çünkü 80`ler Şahane…
Kitabı okurken düşündüm. Acaba devam etsek, 90’lar için ne derdik? Hangi isimler hangi olaylar ilk aklımıza geliverirdi. Ve 2000’ler için neleri sıralardık? Bilemiyorum, mutlaka yazılır ve yazılacaktır. Zaten bu dönemler kayıt ortamlarının tam kapasite çalıştığı ve hızla gelişmeye devam ettiği yıllar. Yazmak derken, yenilenen ve Fethiye’mizde yazı dünyasına renk ve zenginlik katacağına inandığım Fethiye Gazetesi’ne, başta Erkan İlik olmak üzere ekibine, köşe yazmaya başlayan Kamil Çoban, Murat Varçin ve Harun Sağır’a başarılar diliyorum. Haftaya görüşünceye kadar hoşcakalın.