Bilim tüm insanlığın ortak malıdır. Katkısının ne ölçüde olduğunu bilinenler kadar sayısız bilinmeyen isimler mevcuttur. Bugünkü yaşadığımız dünyada bilim ve teknikteki gelişmelerin batıdan özellikle eski Yunan ve Roma’dan geldiği iddia edilmekte ve kitaplarda o şekilde yer almaktadır. Hâlbuki bu doğru değildir. Bilim ve teknikteki gelişmelerin çoğu doğu ülkelerine ve Müslüman bilim adamlarına aittir. Kaynaklarda yazılıp çizilmediği için bilinmese de insanlık bilim ve teknolojide ilerlemeyi en çok peygamberler döneminde yaşamıştır. Müslüman bilim adamları araştırmalarında yararlandıkları kaynaklara yer vermiş ve üzerine yeni şeyler katarak insanlığın hizmetine sunmuştur. Gerek Haçlı Seferleri gerekse gezginler sayesinde Müslüman bilim adamlarının eserleriyle tanışan batılıların bu eserleri anlamaları hemen olmamıştır. Batılı bilim adamlarının doğudan aldıklarının üzerine koymaları ile birlikte zaten Avrupa’da sanayi devriminin yaşanması kaçınılmaz olmuştur. Batılı bilim adamları yararlandıkları kaynaklara yer vermedikleri gibi patentleri de kendi üzerlerine tescilleterek bu buluşları sahiplenmişlerdir.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan İslam ve İlim adlı eserinde bu durumu şöyle özetler; “Müslümanlar hakikaten eski Mısırlıların, eski Yunanlıların, ve eski Hintlilerin ilimlerini inceleyip almışlardır. Fakat bu alışta, üç mühim hususiyet vardır: 1. Bu ilmi, bu bilgiyi kimin kitabından aldıklarını açıklamışlardır. Demişlerdir ki, “Biz Batlamyus’un kitabında okuduk, biz Öklid’in kitabında okuduk, böyle diyor; biz Pisagor’un kitabında okuduk, şöyle diyor” diye daima aldıkları kaynağı belirtmişlerdir. 2. İslâm âlimleri bu eskilere ait kitapları okuyarak bilgilerini alırken bunları ezbere almamışlardır. Bunları hemen kabul de etmemişlerdir. Bu bilgileri tashih etmişlerdir. 3. İslâm âlimleri Yunanlılardan, Mısırlılardan Hintlilerden ilmi alırken kendileri yüksek seviyede bulunup, aldıkları milletler aşağı seviyede bulunuyorlardı. Yani aşağıdan yukarıya doğru almışlardır. Bu ne demektir? Şimdi bunu size açıklamağa çalışalım. Üçüncü hususiyetle Müslümanlar kendinden önceki ilmi alırken aşağıdan yukarıya doğru almışlardır. Buna mukabil Haçlı seferleri yayılıp da Avrupalılar Müslümanlarla temas ederek onlardan bir takım ilimler almaya başladıkları zaman da üç hususiyet göze çarpmaktadır: a. Avrupalılar bu ilmi kimden aldıklarını katiyen söylememişlerdir. Müslümanların kitaplarını okumuşlar, fakat kimin kitabından hangi bilgiyi aldıklarını kendi kitaplarında zikretmemişlerdir. Diğer Avrupalılar bu kitapları okudukları zaman, o adam bunu kendi yazmış zannetmişlerdir. Böyle bir takım yanlış yere büyütülmüş insanlar var Avrupa’da. Bizim kitaplarımıza bugün bu isimler gelip geçmiştir. Biz bu prensipleri onların bulmuş olduklarını zannederiz. Oysaki onlar bu prensipleri Müslümanların kitaplarını okuyarak almışlardır. Acaba böyle midir? Bunların ispatı için size misaller arz edeceğim. Yalnız önce şu hususiyetleri bitirelim. b. Avrupalılar, Müslümanlardan ilmi alırken bu ilimleri anlamadan almışlardır. Bizim bugün büyük gördüğümüz Avrupalı muhterem insanlar nasıl anlamazlar, nasıl olur efendim? Şimdi misaller vereceğim. Hep beraber göreceğiz, anlamadan aldıklarını. c. Avrupalılar, Müslümanlardan ilimleri alırken kendi seviyeleri bu ilimleri almaya müsait değildi. Yani Avrupalılar, Müslümanlardan ilimleri alırken yukarıdan aşağıya almışlardır. Müslümanlar yukardaydı, Avrupalılar aşağıdaydı. Ne bakımdan Müslümanlar yukarıdaydı? Avrupalılar, bu ilimleri alırken önce lisanları bu ilimleri almağa müsait değildi. Müslüman kitaplarındaki mefhumları kavrayamıyorlardı. 14. asırda tercüme ettikleri bir kitaptaki mefhumları ancak 18. asırda anlamağa başlamışlardır. Yani dört asır sonra. Bazı ilimler ise beş asır sonra anlamışlardır.”
Geçen süre içinde bilimin merkezi ABD ve Avrupa ülkeleri olarak lanse edildiği için birçok ülkenin gelecek vadeden gençlerinin hedefi bu ülkelere gitmek ve buralarda çalışmak olmuştur. Zaman içerisinde bu da ciddi oranda bir beyin göçüne sebep olmuştur. Ve ne yazık ki bu göç hala devam etmektedir. Hâlbuki insanlığın gelişiminde dönüm noktası olmuş birçok gelişmenin merkezi doğudur. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin özellikle peygamberler döneminde büyük bir ivme kat ettiği artık tarafsız bütün araştırmacılar tarafından açıklıkla ifade edilmektedir. Doğuda Müslüman bilim adamlarının ortaya koyduğu çalışmaların bugünkü teknolojiye doğrudan katkısı ortadadır. Diğer taraftan Ortadoğu başta olmak üzere yüzyıllardır doğu coğrafyasında süre gelen savaşların neticesinde buradaki Müslüman bilim adamlarının yazdığı kitaplar ve eşsiz eserler tahrip edilmiş, yakılıp yıkılmıştır.
Geldiğimiz noktada eğitim politikalarımıza yansıyan çeşitli ideolojik baskılarında neticesiyle gençlerimiz bilimin gerçek önderleri olan örnek şahsiyetleri Müslüman bilim adamlarını tanımamaktadır. Büyük bir çoğunluğu, Cabir bin Hayyan, El-Harezmi, Battani, Farabi, Ali Bin Abbas, İbn-i Sina, İbn-i Heysem, El Cezeri, Piri Reis, Takiyyüddin Er Raşit ve diğerlerini ve eserlerini hiç duymamıştır. Çünkü bilimin merkezi ABD ve Avrupa ülkeleri olduğu vurgusu filmlerde ağırlıklı olarak işlenmeye devam edilmektedir.
Gençlerimiz kadim medeniyetimizin yetiştirdiği örnek şahsiyetler olan bilim adamlarını iyi bir şekilde tanımaları ve eserlerini bilmeleri gerekmektedir. Bu hem bir vefa borcu hem de ülkemizin yeniden dünyada büyük ülkelerden birisi olma yolundaki hedeflerinin gereklerindendir. Haftaya yeni konularla tekrar buluşuncaya kadar, sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.