“Neyi yazacağım? Dil ile ikrar edeceğim ne olmalı?” diye soruyor şiirin ve yazının yaşayan üstadı İsmet Özel. İstiklal Marşı Derneği’nin sitesindeki “Kim Söyledi Mübah Diye?” başlıklı yazısında. Yazının tamamına yer vermeye müsaade yok. Bir kısmına yer vereceğim ben de bu yazıda. Yukarıdaki sorusuna cevabı net İsmet Özel’in. “Söz bahsinde bize verilen emir “Hayır söyle, yoksa sus!” şeklindedir. Hayrı dil ile ikrar etmeyeceksem sözün, sözlerin sahasını terk edeceğim. Kendisine yazı ile ikrar fırsatı tanınmış biri olmam üzerimdeki vebal yüküne dair şuura beni zorluyor. Bundan sekiz sene önce Türkiye’nin sınırlarını konu alan bir konuşmayı Gaziantep’te yaptım. Andığım konuşmada Türkiye’nin Suriye ile sınırı olmadığını hassaten belirttim. 1921’de Suriye diye bir devlet yoktu ve TBMM ile güney sınırımız arasındaki hat cetvel kullanılarak değil petrol kuyuları esas alınarak çekilmişti.”
“Böyle şeyleri kendine dert edinmeyen okuyucular olarak her birinizin tuzu kuru” diyerek devam ettiği yazısında “size göre hava hoş” diyor. Araya girmeden devam edelim isterseniz. “İster gözünüze sokmak endişesiyle yazdıklarımı okur, ister okumazsınız. İşinize okuduklarınızdan hangileri gelirse onları tınar; neyin işinize gelmediğini düşünürseniz onu tınmazsınız. Cümle âlem karşısında dil ile ikrar eden, NATO’nun Türkiye’nin mevcudiyetine zerre kadar ehemmiyet vermediğini vurgulayan benim. Bir yumurta küfesi olduğunu farz eder isek işte o benim sırtımda. İlk gençlik yıllarımdan beri hep böyle oldu. Oldu da ne oldu? Bu mihnetin zuhurundan hiçbir netice çıkmadı. Çıkmalı mıydı? Doğrusu, hayır. Ben niçin kara gözlerimi daha da karartıp bu yazma uğraşına dalmıştım? Önce şiir olarak, bilahare nesir olarak yazdıklarım bir mahsule ulaşılma gayesine mi matuftu? Bu sualin cevabı da menfi. Kaleme sarıldığım bir vakıa; ama benim beklentisiz bekleyişimin tekabül ettiği şey yalnızca var olma endişesiydi. Kaleme mevcut olduğumu sınamak için, kendimi kendime göstermek üzere sarıldım. Tıpkı Descartes gibi: Kaleme sarılıyorum, o halde varım.”
İsmet Özel yazısında şimdiye kadar ne yazdıysa hepsi sadece birilerinin işine geldiği için hesaba katıldığını açıkça ifade ediyor. Her bir cümlesi önemli bir tespite yer veriyor. Tam bu noktada, “kimi okuyalım?” diyenlere İsmet Özel’i tavsiye ediyorum. Anlaşılmağa değer çok şey olduğu ve anlama sırasına dikkat edilmesi gerektiğini belirttiği yazının diğer paragrafı ile devam edelim.
“Neyi dil ile ikrar ettiysek onu kalp ile tasdikin takip edeceği bekleyişiyle yaşıyoruz. Bunu hem kendimizden hem başkasından bekliyoruz. Hiçbirimiz Allah’ın belâsı olmak istemiyoruz; ama birçoğumuz, giderek çoğunluğumuz Allah’ın belâsı oluyor. Başka da bir şey olmuyor. İçimiz kendi kendimize yalan söylemeyelim isteğiyle dopdolu olduğu gibi dışımız da başkasına yalan söylemeyen bir görüntü versin istiyoruz. İşin doğrusunu hem kendimiz samimiyetle itiraf edelim, hem de başkaları bizim gibi yapsın. Kimse numarasını yekdiğerine yutturmağa kalkmasın. Samimiyetle itiraf etmek… Böyle ibare olur mu? İtirafa samimiyeti sebebiyle itiraf demiyor muyuz? Sadece dürüst bilinmek gayesiyle dürüst davranana sahiden dürüst diyelim mi? Şeyh efendi irşat olunmak isteyenler zümresine, “Allah’ı arıyorsanız niçin bana geldiniz?” diye sual etmiş ve lâkin ikinci bir suali hemen arkasından ilâve etmiş: “Allah’tan gayrısını arıyorsanız niçin bana geldiniz?” Anlaşılmağa değer çok şey var. O halde anlama sırası gözetelim. Sırayı şaşırmayalım.”
Bir kısmına yer verdiğim yazının tamamını İsmet Özel’in kurucusu ve halen genel başkanı olduğu İstiklal Marşı Derneği’nin internet sitesinde bulabilirsiniz. Tekrar buluşuncaya kadar sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.