Ülke olarak zor günlerdeyiz. Aslında son bir yüzyıldır bu coğrafyada zorluğun kitabı yazılıyor. Savaşlar, patlayan bombalar, katliamlar, cinnetler, sürgünler…. Kan ve gözyaşları eksik olmuyor. İçeride ve dışarıda can kaybı haberinin gelmediği gün yok gibi. Doğu illerimizde yaşanan yılların sorunları artarak sürerken şimdi de Rusya ile büyük bir krizin eşiğindeyiz. Eşiğindeyiz derken sınır ihlalleri ve Rus uçağının düşürülmesini göz ardı ettiğimi ve henüz yaşananları hafife aldığımı düşünmeyin. Rusya ile karşılıklı restleşmeler yapıladursun bundan sonra yaşanabilecekler çok büyük bir felaketin ortasında kalmamız anlamına gelebilir.
Felaket senaryosu yazmaya gerek yok. Ancak Suriye üzerinden yapılan savaş senaryolarını basit bir “Rus ve ABD merkezli ülke blokları”nın kapışması zannederek NATO’nun kanatları altında kendini güvende hissetmek felaketin ta kendisidir. 1950’li yıllarda Kore’ye asker göndermenin ödülü olarak alındığımız zannedilen NATO üyeliği aslında önümüzdeki aylarda bu coğrafyada sahnelenmek istenen büyük oyunun ilk basamağıdır. BOP olarak afişe edilmek zorunda kalınan projenin kamuoyunca bilinmeyen boyutu çok daha tehlikelidir ve bölgedeki haritaların değişmesinin ötesindedir. Filistin, Afganistan, Irak, Libya gibi ülkelerin “iç savaşlardan başını kaldıramaz hale getirilmesinden sonra” bu bölgede yaşanabilecek her hangi bir ordu harekâtının en ağır faturası Türkiye’ye olacaktır. Çünkü bir önceki cümlede bahsettiğim ülkelerde zaten can ve mal güvenliği diye bir şey kalmamıştır. Son yüzyılı acı ve gözyaşlarıyla tamamlamışlardır. Rus uçağının düşürülmesi ve sonrasında gelen gövde gösterileri sonrası NATO şemsiyesi altında Hollanda, Almanya, Amerika, Fransa ve İngiltere’nin askeri güçlerinin ülkemiz üzerinden bölgemize yaptığı yığınağa sevinmek ve hayra yormak aklın görevi bırakması gibi bir şeydir. Daha geçen ay Antalya’da yapılan G-20 zirvesi için sanki bu bölgede yaşananların sorumlusu bu ülkeler değilmiş gibi “mazlumların umudu bu zirvede” şeklinde safsataları sıralama ahmaklığının yansımasıdır. NATO ve ABD ile muhtelif ortaklıkların faturası bugün yaşadıklarımız iken hala bunlara güvenerek dış politika kurgulamak izah edilmeye gerek bile olmayacak hazin bir durumdur.
Ortadoğu merkezli bu topraklarda yaşananları ister “Müslüman ülkeler” bağlamında isterseniz başka açılardan değerlendirin sonuç değişmeyecektir. Sorun bırakın Müslüman ülkeler sorunu olmasını “üzerinde insan yaşayan ülkeler” olmaktan bile çıkmak üzeredir. Bu arada ABD’de başkan adayı olarak ortaya çıkan Donald Trump’ın Müslümanların ülkeye girişinin yasaklanması ile ilgili açıklamaları tamamen algı saptırma amaçlıdır. Hedef saptırmadır. Özetle, ölümü gösterip “mevcut sıtmalara sahip çıkın haaa!” mesajıdır.
Önümüzdeki günler maalesef “iyi günler” olmayacak gibi. Sağduyulu olma zamanıdır. Doğalgaz üzerinden gaza gelmenin aksine aklıselim davranmanın zamanıdır. Yakın geçmişte yaşananları tüm boyutlarıyla kavrama ve bugünü buna göre hazırlama zamanıdır. Büyük liderlerin böyle dönemlerde nasıl davrandığına iyi bakma zamanıdır. Velhasıl bahsedilip durulan “o zaman” bu zamandır. Yeni yazılarda tekrar buluşuncaya kadar sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın. Hoşcakalın.