Günümüz dünyasında, yeryüzünde var olan kaynaklardan insanların eşit bir şekilde istifade edebildiğini söylemek mümkün değildir. Birçok örneği bulunmakla birlikte Afrika kıtası bunun sayısız örnekleriyle dolu bir coğrafyadır. Bu beş yazıda; Afrika üzerine çok önemli bilgilere yer veren ve Anadolu Gençlik Dergisi internet sitesinde geniş şekliyle bulunabilecek bilgiler yer alacaktır. Bu yazı üçüncü yazıdır. Konuşmacılar hakkında bilgi birinci yazıdadır.
“Moderatör: Afrika tarihinde İslam’ın yeri nedir?
İ.M.Ö: İslam’ın çıkış bölgesi Arabistan Afrika’nın kardeş coğrafyasıdır. Bilal Habeşi (r.a), Ümmu Eymen (r.a) İslam tarihinin en önemli simalarıdır. İslam daha ilk döneminde bugün bile bir dünya gerçeği olan kölecilik olgusu ile yüzleşerek çağının zorluklarına rağmen bu yüzleşmeden muazzez bir inşa ile çıkmıştır. Habeşistan’a gerçekleşen ilk göçle Afrika ile bölgesel anlamda temas sağlanmıştır. Ardından yapılan bölge fetihleri ve İslam’ın yayılması sürecinde Afrika halkları İslam’a hüsnü kabul göstererek İslam’ın aziz ordusundaki yerlerini almışlardır. İspanyanın fethi ile süslenen büyük Afrika yürüyüşü de Afrika’nın İslamlaşmasında önemli bir noktada durur. Afrika halkları ile Araplar arasındaki yakın bağın etkisi ile oluşan kültürel yakınlaşma ve kan bağı yakınlaşması ile Arap-Afrikalı pek geniş bir alandan bahsedilebilir. Bu yakınlaşma da Afrika’nın içlerine kadar İslam’ın yayılmasına imkân sağlamıştır.
M.UZUN: İslam, Afrika’nın mevcut ve olağan akışını bozmayan, onu yücelten, zenginleştiren, büyük devlet kurumları, sosyal yapı ve adil sistemler kuran bir kazanımlar silsilesine vesile olurken İslam’ın durdurulması Afrika için felaket anlamına geldi. İslam, duran Afrika’yı koşturmaya başlamıştı. Batı ise koşan Afrika’yı yere serdi. Puvatya Batı için nasıl bir talihsizlikse sömürgecilik çağında İslam’ın Afrika’dan sürülmek istenmesi de aynı şekilde ve daha şiddetli bir şekilde talihsizlik olmuştur. İslam ile kazanan Afrika, İslam’ın bastırılması ile çok şey kaybetmiştir.
M.EFE: Afrika kıtasının tarihsel tecrübesi içerisinde İslam, Kıta’ya insanoğlunun son katkısı ve kıtadaki en son medeniyet olarak görülmektedir. Afrika kıtası 1900 yılının başlarına kadar Müslüman bir kıta olarak adlandırılmakta idi. 1900 yılında Afrika kıtasının sadece % 7 ila 9’u Hristiyan iken, 1962-1965 II. Vatikan Konsili’nde alınan diyalog kararına kadar kıtanın % 20’si Hristiyan oldu. Bugün ise kıtanın % 50’si Hristiyan olarak adlandırılmaktadır. İslam’ın Afrika’ya ulaşması ve yayılması bizim Türkiye’de çok da farkında olmadığımız çok önemli bir noktadan başlamaktadır ki bu nokta İslam’ın Medine’den önce Afrika’ya ulaştığı gerçeğidir. Habeşistan’a yani Afrika’ya Müslümanlar 615 ve 616 yıllarında olmak üzere iki defa hicret gerçekleştirmiştir. 639’da İslam ordularının Mısır’a girişinden 711’de Tarık bin Ziyad’ın Atlas Okyanusu’na ulaşmasıyla Afrika kıtasının kuzeyi İslam’la tanıştı ve putperest Roma ve Hıristiyan kültürü Mağrip’den sildi. Müslümanların Afrikalılarla, özellikle Bantu kabileleri ile yaptıkları evlilikler ve toplumsal ilişkileri kurma biçimleri kıta insanı ile ünsiyet meydana getirmiştir. Bundan dolayı da özellikle Kuzey Afrika, Batı Afrika ve Doğu Afrika’da çok ciddi bir şekilde İslam’ın yayılması gerçekleşmiştir. Mesela 13. yüzyılda Doğu Afrika kıyılarında 14 tane İslam devleti bulunmakta idi. Bu sürecin bir neticesi olarak Doğu Afrika bölgesinde bugün hâlâ yaygın olarak kullanılan Svahili dili, kültür ve medeniyet havzası ortaya çıkmıştır. Afrika kıtası da İslami kimliği dolayısıyla Haçlı seferlerine muhatap olmuştur. Dahası Kudüs’ün ele geçirilmesi için İber yarımadasından, Kuzey Afrika üzerinden Filistin’e gitme saldırıları Tuareglerin kurdukları Murabitun Devleti tarafından engellenmiştir. 1543 yılında şehid olan, Habeşistan’da İmam Ahmed Gran olarak bilinen Ahmet bin İbrahim el Gazi Portekizlilere karşı çok büyük bir cihat hareketi göstermiştir. Sömürgecilere karşı Afrika’daki en büyük direnişi Ticanilik, Kadiriye, Şazeliye, Müridilik, Senusilik gibi tasavvufi hareketler göstermiştir.”
Not: Devam edecektir.