Ülkemizde ciddi, üzerinde çalışılmış ve millî bir politikası olmayan alanlardan birisi eğitim, birisi de spordur. Bakmayın siz adında “millî” kelimesinin geçtiğine, üzerinde en çok deneme yapılan, sistemin biri tamamlanmadan bir diğerine geçilen bakanlıkların başında eğitim bakanlığımız gelir. Sık sık değişen sınav sistemleri, müfredatlar, projeler, programlar vs. uzun süreli tek parti dönemlerinde bile bir türlü yerli yerine oturtulamamıştır. Yazımızın konusu eğitim değil tabi. Sporda ne yazık ki, geleceğe dönük politikası ve hedefleri olmayan bir ülkeyiz. Sezonluk bile değil neredeyse günü birlik yaşanıyor. Spor denilince futbol akla gelir bizde. Biraz abartarak söylersek; spor anlayışı olarak sokaktaki vatandaşımızla, sporun üst karar vericileri arasında pek fark yok gibidir. Çaktırmadan değiştirseniz kimse farkına varmaz. Spor ile ilgili ciddi bir politika olmayınca, programda yok. Federasyonların yapısı ve seçim sistemleri ortada. Uluslararası arenada özellikle olimpiyatlarda başarı seviyemiz her geçen gün düşüyor. O derece ki; artık milli takımlarda artan yabancı oyuncuların sayısı kimseyi rahatsız bile etmiyor.
Sporda ülkemizin halini özetleyen spor gazetelerine bir göz atarsanız ne demek istediğimi fark edersiniz. Yüzde doksan beşi futbola ayrılmış bu sözde spor gazetelerimiz sezon biter bitmez sansasyonel transfer haberlerine başlar. Kendileri bile inanmadıkları manşetleri öyle bir atarlar ki, sormayın gitsin. Her gün mutlaka “bomba” ibaresi geçer ana sayfada. İnandırıcılık düzeyini bu kelimeden bile ölçebilirsiniz. Ülkemizde sporun geleceğine ilişkin ciddi araştırma yazıları, akademik değerlendirmeler, diğer ülkelerle branş branş analizler, geleceğe dönük projeksiyonlar falan bulamazsınız. Varsa yoksa, “o geliyor, bu gidiyor”lu bomba vb. kelimeli haberler. Bu gazetelere itibar eden taraftarların anlayışı da en az gazeteler kadar ilginçtir. Yıllar yılı havaalanlarında büyük katılımlı, coşkulu futbolcu karşılamaları. Bu yıl o kadar abartıldı ki, sanırsın takım şampiyon olmuş. Gerçi şampiyonluk ve Avrupa başarısı falan da aranmıyor artık! Adam; “ölümüne sevdalıymış renklerine”.
Giden trilyonların dışarıya gittiğini falan düşünen yok. Daha bir sene önce şaşalı karşılananların yüklü tazminatlarla nasıl rezil olup geri döndüklerini gören yok. Memleket para basıyor sanırsın! Rezil olup gideni iki üç yıl sonra tekrar getirmelerine diyecek laf zaten yok. Federasyon yabancı sınırlamasını da kaldırdı ya artık popüler takımlarda yakında bir yerli futbolcuya bile sevineceğiz. Bir yabancı futbolcuya ödenen para ile en az 100 gencin sporda önünün kapandığını söyleyebilirim. Yazık! Her hangi bir takım için söylemiyorum. Hepsi aynı mantıkla hareket ediyor. Fırsat ve para bulsa ikinci ligdekiler de aynısını yapacak. Spor zihniyeti, spor ahlakı, spor geleceği olmayan bir ülke de anca bu olur. Çuvalla para döküp bu kadar yabancı oyuncu getiren kulüplerin yöneticilerine diyorum, arkadaş bu kadar zahmete girmeyin, kalkın gidin o yabancı liglerde oynatın takımınızı! Sporu vahşi ticari çıkarın önüne atarsanız olacakları tahmin bile edemezsiniz. Bu hoyratlıkların, vurdumduymazlıkların faturası ağır olur. İnsaf ve vicdan sahiplerinin, özellikle seçilerek görev ve sorumluluk verilenlerin artık bu gidişata bir dur demesi lazımdır. Kimse çıkıp küreselleşme, dünya futbol sektörü, globalizm falan zırvalarını öne sürmesin. Hesapsız kitapsız bu kadar paranın dış transfere aktarıldığı ülkenin ekonomik girdi-çıktısı ortadadır. Kulüplerin gayri şeffaf vergi vb. yasal sorumlulukları izaha muhtaçtır. Makul izahlar ortaya konulmalıdır.
Sporda, özellikle futbolda dışarıya ayda yılda bir futbolcu gidiyor, bin geliyor. Bu işin sonu nereye varıyor? Yeni yazılarda buluşuncaya kadar sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın diye bitirirken, idrak edeceğimiz mübarek Ramazan bayramınızı tebrik ediyorum.