İnsanoğlunun istekleri sınırsızdır derler. İstisnalar mutlaka vardır. Ama hep daha fazlası arzu edilir. İnsan imtihandadır aslında. Bazen fazlalaştırılarak bazen de eksiltilerek. Yokluğu farklı dereceleri ile mutlaka hepimiz az çok tecrübe ettik, ederiz. Kısmen biliriz. Peki varlık! O kolay mı dersiniz? Eskilerden birisi ne güzel söylemiş. “Zorluk ve kıtlıkla denendik sabredebildik. Bolluk ve refahla denendik sabredemedik.” İster bedenen veya eşya ile maddi olsun, ister ruhen manevi olsun farklı farklı durumlardayız. Kanaat edip şükretmekte var, yetinmeyip sürekli şikayet etmek te. Sahip olduklarımızı neye göre değerlendiriyoruz acaba? Kısa bir hikaye buyrun birlikte okuyalım ve 3 Aralık dünya engelliler günü edineceğimiz farkındalıklarla yeniden düşünelim.
Kadının biri, cömert olduğu söylenen yaşlı bir bilgeye gidip:
– Bu şehirde benden fakir insan yok!. demiş. Bana biraz yardım eder misiniz?
Bilge adam, kadının kucağındaki bebeğin bir ipeği andıran yanaklarını okşayıp öptükten sonra:
– Demek fakirsin!. demiş. Hem de çok fakir. Ama karşılıksız yardım yapmak, âdetim değil!. Eğer yardım istiyorsan, çocuğunun parmağını satman gerekir..
Kadın, önce deli olduğunu sanmış bilgenin. Daha sonra da, kötü bir şaka yaptığını… Ama adam ciddî görünüyormuş.
Kadına bir kese altın uzatıp:
– Ayak parmağına da razıyım!. demiş. Zaten cerrah olduğumdan, ona acı çektirmem. Kadın, bütün kanını donduran bu teklif üzerine kaçmayı düşünürken, adam:
– Sadece tırnağını söksem de olur! diye devam etmiş. Biliyorsun zamanla yenisi çıkar.
Kadın, bu ruh hastasına daha fazla dayanamamış. Ve kapıyı çarpıp uzaklaşırken, adam onun arkasından:
– Nasıl bir fakir olduğunu anlayamadım!. diye bağırmış. Kucağındaki hazinenin tırnak kadar bir parçasını, bir kese altına değişmiyorsun!
Haftaya tekrar güzel konularla buluşabilmek umuduyla sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.