En son 12 Eylül 2010 referandumunda yaşanmıştı galiba benzer bir durum. Saflar belirlenmiş, kıyasıya bir mücadele! Ortası yok gibi. Ya evetçisin ya hayırcı! “Keşke şu olsa, bu olmasa” deme şansın yok. Yorum bile yapamazsın, tarafını seçmek zorundasın. Uzatmayayım, geldi geçti…
Yönetim yapılarını kurumsallaştıramamış ülkelerde olağan bir durumdur bu aslında. Bizde de öyle ne yazık ki! Yıllarca süren “sağ” ve “sol” anlayışı gibi. Tek adam zihniyeti üzerine kurulu, fanatizm ve aşırı duygusallıkla desteklenmiş tarifi bile yapılamayacak bir tarz. Dünü ve yarını olmayan, sadece bugüne ait. İki dudak arasından çıkanların yazılı metinleri etkisiz hale getirdiği bir uygulamalar bütünü. Bir kişide bitiyor işler. Şarkıda olduğu gibi sanki “sen varsan her şey tamam, sen yoksan her şey eksik!”
17 Aralık’ta gün yüzüne çıkan ve giderek tırmanan tartışmaların bakanların istifası ile devam etse de özü itibarıyla öncekilerden farkı yok aslında. Sadece değişen taraflar ve bir kısım taraftarlar oluyor o kadar. Milli Gazete’den Sadrettin Karaduman’ın dediği gibi; “….. nereden, hangi pencereden bakarsanız bakınız; elbirliğiyle ülke gündeminin en üst sırasına tırmandırılan ve her şeyin üstünü örten bu kavga boş bir kavgadır ve milletin hayrına hizmet etmemektedir. Her geçen gün kılıçları daha da keskinleştiren yeni malzemeler servis ediliyor. Ama bu denli mücadeleye gerekçe oluşturacak değerli bir neden yok henüz. Herkes safını belli etme yarışına girmiş. Yangını söndürmek için gayret eden yok. Tam aksine yangını büyütmek için çaba sarf ediliyor; kimileri yangına körükle giderken, kimileri de üstüne benzin döküp alevleri artırmanın peşinde. Bu kavganın iddia edildiği gibi medeniyetle, ilerlemeyle bir ilgisi yoktur. Bir taraf küresel sistemle ittifak ederken diğer taraf küresel sisteme başkaldırmış da değildir. Milleti boş hayaller peşinde koşturmanın ve gereksiz işlerle meşgul etmenin alemi yok. Bu kavgayı maç yorumlar gibi yorumlayanlar, at yarışı spikeri gibi aktaranlar da boşuna atıp tutuyorlar. Kopartılan patırtı nedeniyle sadece kalemler daha sivrileşiyor, taraflar arasındaki husumet daha çok artıyor. Dershanelerin kapatılması çalışmaları, yolsuzluk operasyonu, bunlar bahane…..”
Sormak lazım taraflara. Dün söyledikleriniz mi yalandı, yoksa bugünküler mi? Çok yakın ilişkiler vardı daha birkaç ay öncesine kadar salonlara sığmayan. Sıfırlamaya gerek var mı illa her şeyi? Bir de bu kadar abartı niye? Ne gerek var beddualara ve de kefenli beyaz şovlara! İç ve dış kaynaklı olup olmadığını tartışmak neye yarar, “nerde hata yaptık acaba, hala aynı hataları yapmaya devam ediyor muyuz?” diye sormadıktan sonra. Aklıselim ve de insafla barışamadıktan sonra. Düne kadar kol kola olunan meşhur dış odaklarla bugün bizi korkutmak da neyin nesi? Yoksa her şey bir illüzyon muydu? Duygusal alana niye itilmek isteniyoruz tekrar tekrar? Adalet, hukuk vs. ne oldu bunlara? Sahi insaf neresinde kaldı bu tartışmaların?
Yapmayın Allah aşkına! Bu kadar da ileri gitmeyin! Zor olur sonra dönüşünüz. Bilmez misiniz ki; “çok acı söyleme düşmanına bir gün gelir dostun olur. Mahcup olursun. Dostuna da çok sır verme gelir bir gün düşmanın olur. Pişman olursun” demişler. Haftaya tekrar buluşuncaya kadar sağlıklı, huzurlu ve mutlu kalın, hoşcakalın.
hocam selamun aleykum yazılarınızı nete girdikçe takip etmeye çalışıyorum .beddua demişşisiniz.önce beddua mı değil mi onu konuşmak lazım.beddua olmadığı tefsirciler tarafından tasdiklenmiştir.ha ama beddua olduğu konusunda da ısrar ediliyorsa beddua edilir ama tekrar söylüyorum büyüğümüz beddua etmemiştir.ali imran 61 de yeminleşme vardır.açın bamtelini tekrar dinleyin.sözünü aktarayım hocamızın insan kendisine beddua etmez eğer beddua diyorsanız. ::::::
Burada bir şey demek aklıma geliyor. Şimdiye kadar hiç dememiştim. Eğer bu mevzuda bir kısım arkadaşlar kendilerine verilen imkanlarla.. Onlar nisbet yapıyorlar, falan filan diyorlar, f diyebilirler, g diyebilirler, ç diyebilirler, d diyebilirler.. diyorlar.. bulaştı bulaşmadı mülahazasıyla, belki cinayet sayılabilecek bir kısım icraatta bulunuyorlar. Şöyle demek geliyor yani içimden.. demeden kendimi alamayacağım. Hiçbir zamanda demek istemediğim bir şeyi demek geliyor içimden. Yoksa Doktor İkbal gibi, Hazreti Pir-i Muğan gibi, tel’ine, bedduaya “amin” dememek, onları etmemek genel şiarımızdır. Fakat eğer hakikaten bu olumsuz şeylerin üzerine giden arkadaşlar, kimse onlar tanımıyorum, binde birini bile tanımıyorum. Bu işin üzerine “Hukukun ve aynı zamanda sistemin, dinin ve aynı zamanda demokrasinin gerektirdiği şeyler bunlardır.” deyip arınma adına, yıkanma adına, temizlenme adına, kirlerin öbür tarafta kalmasına meydan vermemek adına bir şey yaparken dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa… bize de nisbet ediyorlar, dolayısıyla ben bizi de onların içinde görerek diyorum, dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa, yaptıkları şey Kur’an’ın temel disiplinlerine aykırıysa, Sünnet-i Sahiha’ya aykırıysa, İslam’ın hukukuna aykırıysa, modern hukuka aykırıysa, günümüz demokratik telakkilere aykırıysa.. Allah bizi de onları da yerlerin dibine batırsın, evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın. Ama öyle değilse, hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler, cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar.. Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkan vermesin.selametle hocam hayırlı akşamlar inş
hocam selamun aleykum yazılarınızı nete girdikçe takip etmeye çalışıyorum .beddua demişşisiniz.önce beddua mı değil mi onu konuşmak lazım.beddua olmadığı tefsirciler tarafından tasdiklenmiştir.ha ama beddua olduğu konusunda da ısrar ediliyorsa beddua edilir ama tekrar söylüyorum büyüğümüz beddua etmemiştir.ali imran 61 de yeminleşme vardır.açın bamtelini tekrar dinleyin.sözünü aktarayım hocamızın insan kendisine beddua etmez eğer beddua diyorsanız. ::::::
Burada bir şey demek aklıma geliyor. Şimdiye kadar hiç dememiştim. Eğer bu mevzuda bir kısım arkadaşlar kendilerine verilen imkanlarla.. Onlar nisbet yapıyorlar, falan filan diyorlar, f diyebilirler, g diyebilirler, ç diyebilirler, d diyebilirler.. diyorlar.. bulaştı bulaşmadı mülahazasıyla, belki cinayet sayılabilecek bir kısım icraatta bulunuyorlar. Şöyle demek geliyor yani içimden.. demeden kendimi alamayacağım. Hiçbir zamanda demek istemediğim bir şeyi demek geliyor içimden. Yoksa Doktor İkbal gibi, Hazreti Pir-i Muğan gibi, tel’ine, bedduaya “amin” dememek, onları etmemek genel şiarımızdır. Fakat eğer hakikaten bu olumsuz şeylerin üzerine giden arkadaşlar, kimse onlar tanımıyorum, binde birini bile tanımıyorum. Bu işin üzerine “Hukukun ve aynı zamanda sistemin, dinin ve aynı zamanda demokrasinin gerektirdiği şeyler bunlardır.” deyip arınma adına, yıkanma adına, temizlenme adına, kirlerin öbür tarafta kalmasına meydan vermemek adına bir şey yaparken dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa… bize de nisbet ediyorlar, dolayısıyla ben bizi de onların içinde görerek diyorum, dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa, yaptıkları şey Kur’an’ın temel disiplinlerine aykırıysa, Sünnet-i Sahiha’ya aykırıysa, İslam’ın hukukuna aykırıysa, modern hukuka aykırıysa, günümüz demokratik telakkilere aykırıysa.. Allah bizi de onları da yerlerin dibine batırsın, evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın. Ama öyle değilse, hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler, cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar.. Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkan vermesin.selametle hocam hayırlı akşamlar inş