Geçtiğimiz hafta insan hakları haftasıydı. Belirli gün ve haftalarda yerini almış bu hafta değişik etkinliklerle kutlandı alışıldığı üzere. İhlallerin en fazla olduğu alanların başında maalesef insan hakları geliyor. Uzun uzun yazmak lazım insan haklarını ve bugünkü hazin tabloyu. Lakin ilginç bir rastlantı ya da planlı bir hareket diyelim, bu insan hakları haftasında yaşandı. Meşhur Nobel Barış Ödülünün sahibinin Obama olduğu açıklandı. Obama o ki, daha Afganistan konusunda “savaş gereklidir” sözü unutulmadan ve utanılmadan. Şimdi, bu yazıdaki Obama kelimesini görüp hemen şahsımıza eleştiri bombardımanına çıkacaklar olacaktır. Hatta yakın geçmişteki bir ziyaretle ilişkilendirip mevzuyu hafifletmek isteyenlerde çıkacaktır. Şimdiden şunu hatırlatırım: Afganistan ve Irak bu kadar direnip ayakta kalmasaydı ABD ve işgalci avanesine, barış ve insan hakları getirilecek sıradaki ülkelerden birisi de muhtemelen biz olurduk.
‘Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir’ demiş atalarımız. Obama için estirilen rüzgâr fırtınaya döndü. Değişen sadece renk oldu maalesef. Ama işin rengi çok da değişmedi. Bundan önceki bir internet köşesinde paylaşmışım mevzuyu. “Bir Obama rüzgarıdır gidiyor, haberlerde, yorumlarda her yerde. Amerikanın yeni seçilen başkanı var. Aslında niyetim Obama’yı falan yazmak değildi. Ama gecenin bir saatinde ‘Obama’ya Sivastan Kangal Gidiyor’ haberini görünce tamam dedim. İşte bu! Bunu yazayım. Bu haberler daha bir müddet çıkar ve ilgi de görür. Belki başlığı okuyan birkaç kişinin ilgisini de çekerde o vesile ile bu satırları okur. Dünyanın jandarması havasındaki Amerika 4 Kasımda seçimini yaptı. İlk defa, (birçok yerde de sanki bir mesaj verilmek istendiği özellikle vurgulanır gibi) siyahi bir aday başkanlık koltuğuna oturdu. Sloganı değişim olan bir aday kazandı. Sanki şimdiye kadar dünyanın hiçbir yerinde ‘statükoyu devam ettireceğim’ diyen aday varmış gibi. Ve dünyada coşkuyla karşılandı yeni başkan. Kimi müslüman dedi, kimi eskiden öyleymiş dedi. Kimisi başka ülkeden göç etmiş dedi kimisi de sıfırdan geliyor dedi. Bir zamanlar Yunanistan Başbakanı Karamanlis’i Karamanlı ilan edenler olduğu gibi, isminde Hüseyin var, bu bizden diyenler de yok değil. Amerikanın Karaoğlanı benzetmesi yapılan Obama’yı Başbakan Tayyip Erdoğan ile de benzetenler çıktı. Şimdilerde ise moda Obama’ya Türkiye’den bir şeyler göndermek. Yok baklava istemiş, yok kangal ona yakışırmış filan da filan. Hem çok büyük bir olay diyeceksin adam kazandı diye coştuğunu söyleyeceksin hem de işin suyunu çıkaracaksın. Yerel seçimler yaklaştı ya, bazı adaylar Obama’nın seçim metotlarını incelediğini bile açıkladı. Hâsılı kelam daha bu haberleri bolca duyacağız. Ne zaman ki Obama’nın bize bir yamuğu oluncaya kadar” demişiz daha o günlerde. Nitekim bize yaptığı malum ziyaretin sonuçları yavaşca çıkmaya başladı. Yine devamında demişiz ki; “Ben size işin aslını anlatayım mı? Amerikanın iş bilen üst düzey tayfası bu kadar dünyanın her tarafına zıplarken, bilmem ne kabilesinin başkan seçimine karışırken tutar da kendi başkanını tesadüflere bırakmaz. Yok neymiş, bir Tiffany varmış da Obama’nın seçilmesi onun için çok önemliymiş. O, Washington’da dökük bir evde yaşıyormuş. Babası uyuşturucu satmaktan hapis, annesi hayat kadınlığı yaparak geçiniyormuş. Beraber yaşadığı babaannesi varmış. O, çoğu büyük şehirlerin kenar mahallelerinde yaşayan milyonlarca zenci çocuktan biriymiş. Bir zenci ve babası göçmen olan Obama`nın seçilmesi, başka hiçbir şeye yaramasa bile Tiffany gibi binlerce çocuğa umut olacakmış. Bırakın bunları… Menfaatleri öyle gerektirdiği için böyle olmuştur. Ve zaman bunu gösterecektir.”
İngiltere’de Irak savaşını soruşturmak için kurulan komisyona ifade vermeye hazırlanan İngiltere eski Başbakanı Tony Blair, BBC’ye yaptığı açıklamada “Irak’ta nükleer silah olmadığını bilseydim yine işgal kararı verirdim” demiş aynı insan hakları haftasında. Ne dersiniz daha azgını çıkmazsa bir daha ki Nobelin sahibi sizce de Tony Blair değil mi?