Hikâyeleri bilirsiniz. Çoğunda çok önemli nasihatler gizlidir. Önemli bir mesaj vermektedir. Okuduktan sonra üzerinde düşünmek gerekir. İnternette dolaşan bir hikâye var son günlerde. Horoz ve Tilkiye ait. Amerikan istihbarat okullarında derslerde anlatıldığı iddia ediliyor. İnternette paylaşan birisi hikâyenin sonunda dört soru soruyor. Önce buyurun birlikte okuyalım.
“Dershanede hocayı beklerken ışıklar kapanıyor ve bir çizgi film gösterilmeye başlanıyor. Filmin adı “Küçük Tavuk”. Bir kümes var. Kümeste birçok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunuyor. Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor. Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları dışarı bırakmıyor. Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçük tavuklar. Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.
Kümese giremeyen tilki bunun üzerine kümesin tellerinde küçük bir delik açarak küçük ve genç bir horoza sesleniyor ve ona biraz mısır veriyor. Mısırı yiyen küçük ve genç horoz her gün gelip tilkiden mısır alıyor. Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor. Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü kırılıyor. Horozun etrafındaki tavuklar azalmaya başlıyorlar.
Belli bir zaman sonra iyice popüler olan genç ve artık irileşmiş horozun etrafında ise tavuklar toplanıyor. Bu aşamada tilki kümesin kapısının önüne mısır bırakıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor. Kapıyı açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar ve kafalarını dışarı uzatıp yemlenip hemen geri çekiyorlar. Bir süre böyle devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Kümesteki tavuklar rahatlıyor. Korkuları azalıyor. Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve artık güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar. Kümesteki her tavuk semiriyor. Tilki bir süre sonra gece kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor. Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar. Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor.
Çizgi film burada bitiyor. Işıklar yanıyor. Ve dersin hocası kürsüye çıkarak, “İşte üçüncü dünya ülkeleri böyle yönetilir” diyerek derse başlayıp devam ediyor. Gelelim şimdi sorulara. Bir; kümes neresi? İki; yaşlı horozlar kimler? Üç; genç horoz kim ve şu anda neler yapıyor? Dört; tilki kim? Evet sorular bunlar. Cevapları elbette yazmayacağım burada. Ama eminim ki, bu hikâyeyi birisine anlatıp bu soruları sorsanız, eğer hal ve gidişattan memnun, tuzu kuru birisi ise; “adam sende, ne alakası var? Görmüyor musun nerden nereye geldik!” diyecektir. Tartışmaya bile gerek görmeyecektir. İçinde bulunduğu durumdan ve memleketin halinden şikâyetçi birisi ise; “kesinlikle doğru. Böyle olacağı zaten belliydi” diyecektir. Derinlemesine konuya vakıf olmadan bildiğini okumaya devam edecektir. Her ikisinin de aşırılarına denk gelirseniz, birisi hikâyeyi bırakıp sizi salt muhalefetlikle itham edecek, diğeri de kökünden sıfıra indirecektir her şeyi. Bir hikâyeyi yorumlarken bile böylesine birbirine zıt kutuplar oluşmuş maalesef. Herkes durduğu yere göre okuyor hayatı. Ve, hatta artık değişmez gerçekleri bile…
Haftaya tekrar yeni konularla buluşuncaya kadar, sağlıklı ve huzurlu kalın, hoşcakalın.