3. Sayfa Haberleri Manşet Olmamalı

İçinde yaşadığımız toplumda iyi, güzel ve mutluluk verici olaylar olurken bazen de kötü ve hepimizi üzen gelişmeler yaşanıyor. Televizyon, radyo, dergi ve gazeteler vasıtasıyla bu gelişmelerin haberleri kamuoyuna sunuluyor. Genç yaşlı, çoluk çocuk, kadın erkek demeden herkesin haberdar olabileceği bir şekle dönüştürülüyor. Güzel olaylar ve başarı haberleri topluma olumlu yansırken, üzücü olanlar hem olumsuz etkiliyor hem de kötü model oluşturuyor. Özellikle cinayet, tecavüz, kapkaç ve şiddet olayları insanları derinden etkiliyor. Basın yayın kuruluşları var olduğundan beri bu tür haberlerin nasıl verileceği hep tartışma konusu olmuş ve hala da nihai bir karar verilememiştir. Nihai bir karar vermekte mümkün görünmüyor. Bir tarafta, bu tür haberlerin insanların daha fazla ilgi ve dikkatini çekmesi bu haberlerin öncelikli ve daha yüksek oranda kullanılmasını getirirken, diğer taraftan da toplumda oluşturduğu psikolojik ve sosyolojik olumsuz etkileri düşündürüyor. Küçük bir örnekle bu cümlemizi destekleyelim. Geçtiğimiz ay internet sitelerinde yer alan, ‘bir öğrencinin sporda gösterdiği başarı’ haberi 498 kez okunurken, üç kişinin hayatını kaybettiği ‘tavukçuya baskın’ haberi tam 4150 kez okunmuş.

Gazetecilikte; bir köpeğin bir insanı ısırması değil, bir insanın bir köpeği ısırmasının haber değeri olduğunu biliyoruz. Burada, gazeteciliği, basın özgürlüğünü ya da herhangi bir gazetenin habercilik üslubunu falan tartışacak değiliz ancak üçüncü sayfa haberleri dediğimiz cinayet, tecavüz, şiddet vb. haberlerin en azından ilçemizdeki yerel basından daha hassas ve dikkatli değerlendirilmesini sağlayabilmek adına duygu ve düşüncelerimizi paylaşmayı uygun buluyorum. Bu tür haberler olağan haberlerin aksine hem toplumsal anlamda moral bozukluğuna hem de bireysel anlamda psikolojik ve sıhhi sıkıntılara sebep olur. Bir zamanlar, sürekli haber olduğu ve dertleri anlatmada iyi bir fırsat sağladığı için Boğaz Köprüsünde intihar girişimlerinin aşırı arttığı söyleniyordu. Bu konuda basın kuruluşları ortak bir irade sergileyip ter vermemeye başlayınca Boğaz Köprüsünde intihar girişimleri bir anda azalır. Burada, haberlerin veriliş tarzı ve gündeme gelme sıklığının model oluşturduğunu söylemek mümkündür. Çünkü aşırı duygusal yoğunluk ya da çaresizlik içerisinde ilk akla gelen bu tür haberler olur. Diğer bir açıdan da bakarsak, bu tür haberlerin -örneğin; şiddet ve tecavüz başta olmak üzere- çok sık ön planda yer alması habere konu olan olayı sıradanlaştırmakta, yaygın olmasının önemsizmiş gibi algılanmasını getiriyor. Ve en önemlisi de, alınacak önlem ve tedbirleri hafifletiyor ya da sıralamada daha da gerilere atılmasına sebep oluyor.

Şimdi bu paragraftan sonra mesajı biraz daha olgunlaştıralım. Konunun elbette enine boyuna tartışılacak tarafları vardır. Fakat geçtiğimiz günlerde, ‘bir babanın(!) üvey kızına tecavüz’ haberinin manşet olmasından hareketle diyebiliriz ki; bu tür haberler en azından manşet olmasın. Üçüncü sayfada yer buluyorsa haberin yanına mutlaka yanlışlığını ve kabul edilemez olduğunu hatırlatan ifadelere yer verilsin. Bir gazetenin manşeti ile üçüncü sayfasının okunma oranı aynı değildir. Eğer, ‘biz zaten dikkat çeksin ve okunsun diye manşete koyuyoruz’ derseniz, o zaman ben de haberin burada yer almasının insani boyutunu ve fayda/zarar dengesini sorarım. Hatta, ‘empati yapıp, örneğin bir şiddet veya tecavüz olayının kendi yakınınızdan birinin başına gelmesi durumunda aynı şekilde değerlendirir miydiniz?’ diye sorarım. Burada soruları birinci tekil özne ile yazsam da elbette bunlar şahsımın değil bir çok kesimin haklı serzenişleri olduğunu samimiyetle belirtmek isterim.

Bitirirken, bölgemizde yaşanan bu tür olayların ulusal basına alelacele taşınırken de hassasiyet gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tatil için yer tercih etmekten tutunda okunacak okul seçimlerine kadar bu tür haberlerin etkili olduğunu unutmamak gerekiyor. Bilinçaltına öyle ya da böyle atılan haberlerin yeri geldiğinde etkileri ortaya çıkıyor. Elbette, dünya dönüyor ve insanoğlunun başına her şey geliyor, ancak mutluluk ve keder gibi iyinin de kötünün de paylaşıldıkça arttığını unutmamak gerekiyor.

Yerel basında çalışan değerli arkadaşlarımızın da aynı hassasiyetleri paylaştığını düşünüyorum. Olayın her iki tarafında bulunan birisi olarak, yazımızın da çatısını oluşturan bu tür konularda bundan sonraki süreçte kafa yorulması, beyin fırtınası yapılması ve fikir birliği oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Geçtiğimiz yıl Valimizin ilçemizde görev yapan yerel basın çalışanları ve köşe yazarları ile düzenlemiş olduğu toplantı tarzında ilgili yetkililerce toplantılar da tertip edilebilir. Gazeteciler cemiyetinin ya da diğer sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde seminer ve panel düzenlenebilir. Basının etki alanını göz önüne aldığımızda, bu tür çalışmaların faydası kısa zamanda görülecektir. Bu vesile ile yerel basında çalışan tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyor saygı ve selamlarımı iletiyorum. Tekrar yeni bir yazıda buluşuncaya kadar hoşcakalın.

Yukarı Çık